Bugün yazmayıp yarın akşam üçüncü turları toparlayan bir yazı planlıyordum ama kadınlarda bir tenisçi öyle bir başarıya imza attı ki, ona ayrı bir yazı ayırmayı uygun buldum. Evet, başlıkta "yok artık daha neler" derken bahsettiğim tenisçi Amerikali Coco 'Cori' Gauff.


Ama öyle dememin sebebi 10 günde altıncı maçını kazanmasından değil. Bugün üçüncü tur maçında Polona Hercog'u yenerken iki maç puanı kurtarıp 3-6 2-5 geriden maçı çevirdiği için de değil. Centre Court gibi tenisin mabedi olan bir yerde dolu tribünler ve televizyonda izleyen milyonlarca tenisseverin gözü önünde bunu başardığından da değil. Açık dönem tarihinde elemelerden Wimbledon ana tablosuna giren en genç tenisçi olma başarısını gösterdiğinden de değil. İkinci haftaya kalma başarısını gösterdiğinden de değil, her ne kadar kariyerleri boyunca bunu başaramayan nice tenisçiler olsa bile.

Bunlara “tebrikler” veya “bravo” denir. Alkışlanır. Takdir edilir. Hatta tenis performansı açısından yere göğe bile çıkartılabilir. Çünkü adeta tarih yazmakta Gauff.

Ama “yok artık daha neler” derken referans bu saydıklarım değil. Asıl kastettiğim Gauff’un bu başarılara imza atarken gösterdiği olgunluk ve bunun sayesinde son bir hafta boyunca, başka çoğu gencin altında ezileceği gelişmelere gösterdiği genel hakimiyet. Şansınız olursa hemen maç sonrası kameralara yaptığı kısa konuşmasını bulun seyredin, anlayacaksınız. Veya maç sonrası basın toplantısında yetişkinim diye geçinen amcası, teyzesi yaşındaki insanların ona yönelttiği sansasyon odaklı, tuhaf soruları nasıl samimi ve olgun cevaplarıyla etkisiz hale getirdiğine bakın.

Mesela henüz daha ilk soru:

-- Maç puanı ile karşı karşıya iken “Venus veya Serena ne yaparlardı şu an?” diye düşündün mü?

Burada soranın tek niyeti var, işte efendim kafasında kurduğu yazı ve başlıkta belli ki Venus ile Serena'nın isimleri de geçecek, Gauff’un başarısını bir şekilde onlara bağlayıp bir tür öykü yazacak, bu şekilde Williams kardeşleri de kattığı yazının okunurluğu artacak ve reyting alacak. Aslında soranın niyeti planladığını yazının itibarını arttırabilecek bir alıntı koparabilmek Cori’nin ağzından. Kaldı ki zaten şahsen sporcular bireysel olarak bir başarı yakaladıklarında – ki tenis haliyle bireysel spor – bu başarılarını kalkıp diğer sporcular ile bağdaştırıp değerini azaltma yönteminden hiç haz etmemişimdir. Mesela Mats Wilander’e de 1982’de Roland Garros kazandığında “Sana genç Borg deniliyor, ondan aldığın ilham yardımcı oldu mu?” gibi bir soru yöneltilmişti veya Serena Williams’a 1999’da Amerika Açık turnuvasını kazanınca hemen Arthur Ashe’in, zaferinde oynadığı rol sorulmuştu. Yani bu oyuncuların kendi hünerleri ile, kendi çalışkanlıkları ile bulunduğu yere gelmiş olmalarına inanmak bu kadar zor mu? Serena ile Venus’e bu kadar mı muhtaç Gauff da kalkıp maç puanı anında her şeyi bir yana bırakıp hemen “o ikisi olsa ne yaparlardı” diye düşünecekti? Nasıl Serena zamanında çalışarak, azimle, antrenman yaparak, varını yoğunu ortaya koyarak 1999’da Ashe’den bağımsız olarak Amerika Açık’ı kazandı ise, Gauff da maçı kendi alın teri ile, 10 günde 6 oyuncu yenerek, Venus ve Serena’dan bağımsız olarak kazandı. Kaldı ki Williams kardeşlerden en azından birine kalsa zaten Gauff’un elenmesini seçerdi seve seve kendisi ile oynadığı ilk tur maçında. Bu ne tuhaf bir soru?

Neyse zaten Gauff sorunun hak ettiği cevabı da verdi:

-- Hayır. Vuruşlarımı korkmadan vurmam gerektiğini düşünüyordum. Topu iterek oynayamazdım.

Üstelik bunu söylerken hani “lafı yapıştırayım” ses tonu veya düşüncesi ile cevaplamadı. Tam aksine çok samimice konuştu, içinden geleni söyledi. Arkasına birkaç cümle daha ekledi ve olgun bir cevap çıktı ortaya. Soruyu soranın planları suya düştü orası ayrı.

Bir diğer soruya geçiyorum:

-- Büyük sporcuların kazanacaklarına tüm ruhlarıyla inandıklarını, bunu hissetiklerini duydum [kimden ne zaman duymuş, sormuyoruz]. Kemiklerine kadar hissediyorlarmış, kaderlerine inanıyorlarmış. Sen de kaderinde bu turnuvayı kazanmak ve en büyük tenisçi olmak olduğuna inanıyor musun?

Gauff:

-- Hmmmm, bilmiyorum, kader, alın yazısı gibi kavramlara pek inanmıyorum çünkü kendi dünyanı kendin değiştirebileceğine inanıyorum [diye başladı] ... Böyle düşünmüyorum ben. Teker teker önümdeki turnuvalara bakıyorum [diye bitirdi].

İşte bu kadar. Antrenör olarak kendimin ve saygı duyduğum birçok antrenörlerin aşılamaya çalıştığı budur. Sporda performans yükseltme ve başarı çalışma ile gelir, planlama ile gelir, düzenli antrenman ile gelir, kendine bakma ile gelir. Hele hele Wimbledon gibi bir turnuva veya kendi sporunda “en büyük” olmak öyle kemiklerde hissedilen kader duyguları ile gerçekleşmez.

Ama bu cevapları okurken ve Cori’nin kameralar karşısında kendisini ve ailesini ne kadar olgun bir şekilde temsil ettiğini gözlemlerken aklımızdan çıkarmamamız gereken şeyler var. Kendisinin sadece 15 yaşında olduğunu ve kendimizin o yaşta neler (veya ne delilikler, saçmalıklar) yaptığımızı hatırlayalım. Bir de kendimizin o yaştaki olgunluğumuz (veya toyluğumuz) ile Wimbledon Centre Court'u görkeminde bir stadyuma çıktığımızı ve milyonların gözleri önünde performans göstermek durumunda olduğumuzu gözlerimizin önüne getirelim. Sadece performans göstermek değil, bir de başarılı olabilmemiz için bu işi senelerce yapmış olan diğer işinin ehli insanları baskılı ortamda safdışı etmek zorunda olduğumuzu farz edelim. Daha devam edeyim mi? Herhalde anlatmaya çalıştığımı anladınız. Gauff’un oynadığı muazzam tenisi bir kenara bırakıyorum. Bir de üstüne bu kadar şok bir şekilde, birkaç gün zarfında, tanınmayan bir tenisçiden dünyaca ünlü insanların kendisine mesajlar yolladığı bir yıldız haline gözlerimizin önünde dönüşüm yaparken gösterdiği olgunluk ve farkındalığı değerlendirirsek, sanırım “yok artık daha neler” deme hakkımız olur. Her türlü takdiri hak etti Coco.

Dünkü yazımda Gauff’un isterse Hercog’a 6-0 6-0 yenilebileceğini ve bunun o ana kadar başardıklarının boyutlarını kesinlikle azaltmayacağını savunmuştum. Sözlerimin arkasında şimdi daha da rahat duruyorum zira ilk beş maçını (Venus galibiyeti dahil) mükemmel performanslar çıkarıp ikişer sette alırken, bugünkü maçında tam aksine zamanlama konusunda bir hayli zorlandı ve skor tabelasında ciddi geriye düştü. Buna rağmen yılmadı ve o tekrar yukarı tırmanıp düzlüğe çıkmanın yolunu eninde sonunda buldu.


Bu arada Hercog için de birkaç satır yazmak isterim. Cori Gauff’un zamanlamasını bulamamasının sebeplerinden biri Hercog’un akıllı oyun planıydı. Detaylarına şimdi girmeyeceğim çünkü asıl işlemek konudan uzaklaşmış olurum. Gauff adına bir hayli sevinirken, eski bir sporcu ve antrenör olarak Hercog adına da bir hayli üzüldüm. Özellikle 6-3 5-3 önde iken yakaladığı ikinci maç puanında çift hata yaptıktan sonra adeta heyecandan felç olan vuruşları, kolunun bir nevi titreme moduna geçmesi, korkudan her topu itmeye başlaması (ki o ana kadarki taktiğine ters düşen bir yöntemdi), ve yavaş yavaş puanları ve oyunları kaybettikçe artan baskının altında erimesi, yüksek seviyede tenis oynamış her oyuncunun çok yakından tanıdığı hislerdir. Hepimizin başına gelmiştir, hatta bir kereden fazla gelmiştir. Korku filminden beter, çok ama çok iğrenç bir duygudur. Mikroplar gibi sarar bedeninizi bir yere gitmez, düğümlenirsiniz, kasılırsınız. Ne yapmanız gerektiğini bilirsiniz, oynamanız gereken taktik net kafanızdadır, ama hata yapma korkusu o kadar içinize girmiştir ki, tam top size gelirken tüm onları unutup “aman şu topu filenin üstünden diğer tarafa atayım başka şey istemiyorum” uygulamasına mahkum olursunuz.

Hercog işte bu kabusu yaşadı. Perspektif olarak bir de Hercog’un penceresinden bakarsak olayın vahimliğini daha iyi anlarız. 12 senedir profesyonel, iki WTA ve sayısız İTF kupaları var, WTA 35 numaraya kadar çıkmış, her majör turnuvada en az iki defa birer tur geçmiş ve dört kez üçüncü tura varmış. Ama bir türlü ikinci haftaya kalamamış. Adeta bir düzine sene çalışmanın yeni bir meyvesini bugün toplamasına bir puan kalmıştı, iki defa hem de. Ama kazanamadı ve kariyer günü yerine kabus yaşadı. Uzun vadede bile kendisine zarar verme ihtimali büyük olan bir mental darbe aldı. En kötüsü, belki kariyeri bu maç ile anılacak. Ümit ediyorum ki en kısa zamanda bu yenilgiyi arkasına koyabilsin ve önüne baksın. Hercog'a bu durumda empati duymayanlar ancak sporda rekabet ortamını yaşamamış, tanımayan ve kavrayamayan, kısacası tenisten anlamayanlar olabilir.

Gauff ise Simona Halep ile oynayacağı maça hazır olabilmek için iki gün dinlenme hakkı elde etti. Biz ise dikkatimizi şimdilik Cumartesiye verelim.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.