Amerika Açık turnuvasından ilk tur geride kaldı ve ikinci tur maçlarının yarısı bugün (Çarşamba) tamamlandı. Her maçı seyretmenin imkansız ve her haberin detaylarını öğrenmenin zor olduğu bir ortamda en azından kendi adıma yakın takip edebildiğim maçlar ve oyuncular hakkında düşüncelerimi aktarıp bir de genel erkek ve kadın tablolarını değerlendireyim dedim. 

Erkeklerde beş set maç oynama sanatının apayrı bir beceri olduğu ve artık dört Majör turnuva dışında bu tecrübeyi edinmenin bir yolu olmadığından ancak sindire sindire, basamakları yavaş yavaş çıkarak bu sanatın öğrenilebileceğini savunan biri olarak daha ilk turlarda yine aynı konuyu işlemeden geçemeyeceğim. Bu borazanı devamlı öttürdüğümü bilenler kusura bakmasınlar ama görecekler, bahsetmemek mümkün değil son iki gün olanlardan sonra.

Erkekler ilk tur maçlarında setlerde 2-0 geriye düşen oyuncunun geri dönüp maçı kazandığını birçok gez gözlemledik. Bir tanesinde başarılı kariyere sahip, 2014 Amerika Açık şampiyonu Marin Cilic, tecrübeli ama ondan daha az başarılı kariyere sahip ("daha az beş set maç oynamış" olarak tercüme edin kafanızda bunu) Amerikalı Denis Kudla’yı zevkli bir maç sonunda yendi. Bir diğerinde 13. seri başı Christian Garin’e karşı kariyerinde ilk defa beş setlik maça çıkan Ulises Blanch ilk iki set spektaküler tenis oynamasına rağmen bir set daha aynı seviyede kalamayınca, maç ilerledikçe çöktü ve son seti 6-2 kaybetti. Bir diğer maçta 11. seri başı Karen Khachanov, geleceğin yıldızı olarak görülen 19 yaşındaki Jannik Sinner’a karşı üçüncü ve dördüncü setleri rahat aldıktan sonra, son seti de 7-6 alarak turnuvada kalmayı başardı. Sinner’in kariyerinde oynadığı dördüncü beş set üzerinden maçtı, ve beşinci sete uzayan ilkiydi.

Son olarak, kimse unuttuğumu sanmasın, elit tenisçi olduğunu kanıtlamış ancak uzun sakatlık yaşamış olan (şu an ATP 115 numara) Andy Murray ise Japon tenisçi Yoshihito Nishioka’ya karşı ilk iki seti verdiği gibi, sonraki üç setin her birinde mağlubiyetin ucundan sıyırmasına rağmen sonunda beşinci sette maçı kazanmasını bildi. Nishioka beş setlik maç konusunda çok tecrübesiz değil ama Murray’nin eline bu konuda su dökecek kadar değil.


Bu kurala tam uymayan benzer bir maç Casper Ruud ile MacKenzie Mcdonald arasında oynandı. İlk iki seti alan Amerikalı son üç sette 30. seri başı Ruud’u durduramadı. İkisinin de beş set maç tecrübesi aşağı yukarı aynı, hatta mental yönden McDonald’ı bir adım öne bile koyabilirim, ancak feci bir sakatlıktan yeni çıkmasının ve genelde sakatlanmaya meyilli olan bir vücuda sahip olmasının bu maça etkisi olduğunu düşünmekteyim.

Tüm kariyeri boyunca iki set kazandığında el sıkışmaya alışmış bir oyuncu açısından birden üçüncü bir seti kazanmak zorunluluğunda olmak yepyeni bir mental gelişme gerektirir. Kondisyon açısından buna hazırlanmıştır belki (akşamın son maçında Tsitsipas’a karşı kariyerinin sadece ikinci beş setlik maçını oynayan ve üçüncü sette bacağına kramplar giren Maxime Cressy buna da hazır değildi mesela) ama mental açıdan hazırlık yapmış olması imkansız. Nasıl bisiklete binmeyi seyrederek değil binerek öğrenirsiniz, hatta birkaç defa düşmeyi de göze alırsınız, işte beş set tecrübesi de ancak yaşanarak elde edilir.

İşte dört Majör’de elit erkek tenisçileri alt etmenin bir hayli zor olmasının sebeplerinden en büyüğü bu. “İyi” oyuncuların beş set oynama konusunda kadayıflaşmış (olumlu anlamda kullanıyorum) ustaları alt etmeleri zor olduğu gibi bunu üç veya dört maç üst üste yapmaları oldukça zor. O yüzden ikinci haftaya girip çeyrek ve yarı finallere yaklaştığımızda turnuvada kalan oyuncular ile New York’tan ayrılanların arasındaki farkı bunun belirleyeceğine inanıyorum. İlla ki isim vermek gerekirse, kanımca Djokovic, Thiem, Cilic (bu son ikisi üçüncü turda karşılaşabilirler), Raonic, Zverev, Goffin, Dimitrov, Bautista-Agut, hatta fizik ve kondisyon olarak problem yaşamazsa Murray gibilerini Tsitsipas, Shapovalov, Auger-Aliassime, Berrettini, Khachanov, De Minaur, Rublev, Coric gibilerinden bir adım önde görüyorum. Joker isim ise Medvedev, zira beş set tecrübesi her ne kadar ikinci gruptakilere daha yakın olsa bile birinci gruptakilerin tattığı sahneye çıkabileceğini ispatlamış bir oyuncu.

İkinci gruptakilerin ilerleme göstermeleri gereken konu ise potansiyel dolu oyunlarını kortun her yerine yaymaları olmalıdır. Khachanov, Auger-Aliassime ve diğer bu grupta olmayan ama en kısa zamanda tepeye çıkmayı hedefleyen hevesli bazı gençlerin (örnek: Ruusuvuori ve De Minaur) birinci gruptakiler ile başa çıkabilmeleri için çok yönlü tenisi benimseyip, kısa toplar yakaladıklarında illa ki direkt puana gitmek yerine, iyi vuruşlar ile fileye gelmeyi de daha fazla kullanmaları lazım. Tabii bunu başarabilmek için filede becerilerinin yüksek olması gerekir. Bunu yapabilmek içinse sadece antrenmanda vole çalışmak yetmez, aynı zamanda maçta cesaret gösterip antrenmanda çalışılanı maçta uygulamaya bilinçli koymaları gerekir. Ancak bunları başarınca bu süreçte son etapa girmiş olurlar. Bu noktada ise, maçta alışmadıkları bir uygulama içinde olduklarından en başta hatalar yapabileceklerini de kabul etmeleri gerekir. Burada mühim olan bu “all-court” oyununu benimseyip sabırlı olmaktır. Voleler bunun bir uzantısı olarak haliyle gelişecektir. Mesela bu etapların ayrıntılarına gireceksek, Tsitsipas bir hayli yol almıştır. Shapovalov ise bu oyunu benimsemeye çalışan ama vole tekniğini hala oturtmaya çalışan bir oyuncudur, ama doğru yolda olduğunu söyleyebilirim (bir senedir beraber çalıştığı antrenörü Mikhail Youzhny'nin payı büyük).

Kadınlarda ise kimin hangi tura çıkacağını ve kime yenileceğini, ve hatta bir sonraki Pazar kimin kupayı kaldıracağını kestirmek sanırım deveye hendek atlatmaktan daha zor gibi gözüküyor. Buyrun işte ben bu satırları yazmaya başlamadan bir kaç saat evvel önemli favorilerden biri Karolina Pliskova turnuvaya ikinci turda veda etti. Şok bir mağlubiyet mi? Hayır. Rakibi Caroline Garcia, sağlam oyuncu olduğu gibi başarılı kariyere de sahip, yani elit oyunculara karşı korta çıkarken 1-0 yenik başlayanlardan değil. Zor bir kura diyebiliriz Pliskova için ama kadınlar tablosu Garcia gibi birçok seri başı olmayan tehlikeli isimlerle dolu. Garcia’nın bir sonraki rakibi ise kariyeri önemli bir çıkışta olan, iki hafta evvel Top Seed Open’u kazanarak ilk WTA turnuvasını kazanmış olan, 28. seri başı ve güven dolu Jennifer Brady. Yetti mi? Yetmedi, çünkü galiplerini bir sonraki turda büyük ihtimalle Angelique Kerber bekliyor olacak. Dikkatinizi çekerim, bütün bunlar daha çeyrek finale varamadan olacak.

Seri başı olmayan ama yine yukarıdakiler kadar başkalarının canını yakmaya hazır olan bir diğer oyuncu ise Shelby Rogers. Yine bugün 11. seri başı ve yakından takip eden kimilerinin yarı finale sürpriz olarak koydukları isim olan Elena Rybakina’yı harika bir performans sonunda (Rybakina’ya karşı %77 return’leri korta geri sokmak hiç kolay değil) 7-5 6-1 saf dışı etti.


İlk maçlarında yüksek form gösteren Sloane Stephens, Madison Keys, Petra Martic, Anett Kontaveit, Aryna Sabalenka bakalım ilk hafta sonu geldiğinde hala turnuvada olacaklar mı. Farkındaysanız daha ne Serena Williams’dan, ne Petra Kvitova’dan, ne Sofia Kenin’den, ne Naomi Osaka’dan bahsettim. Eminin unuttuğum 1-2 isim daha vardır. Buyurun, tam bu cümleyi yazarken aklıma Azarenka geldi mesela ve tabloya baktım, Perşembe rakibi Sabalenka! Yüksek kalite iki oyuncunun mitralyöz hızında rallilerine hoş geldiniz, hem de daha ikinci turda.

İşte böyle bir durumda kadınlar tablosu.

Son bir notum daha var. “Sürpriz” kelimesi tenis otoriteleri tarafından reyting toplama adına çok gevşek kullanılmaya başladı. Murray’nin Nishioka’ya yenilmesi bu noktada “sürpriz” olmazdı. Dört saati aşan o galibiyetinden sonra fizik durumu bir soru işareti olacak durumdaki Murray’nin Auger-Aliassime’e Perşembe akşamı yenilmesi “sürpriz” olmaz. 2017’nin sonundan beri Majörlerde ikinci haftayı bulamamış, en son WTA turnuvasını 2016’nın başında kazanmış ve şu an WTA 67 numara olan Venus Williams’ın 20. seri başı Karolina Muchova’ya yenilmesine “sürpriz” denilemez.

Şimdilik bu kadar. Kort dışı gelişmeleri (PTPA ve Coronavirüs problemleri) ve maç-taktik analizlerini daha sonraki yazılara bırakıp, tenisseverlere iyi seyirler diliyorum.