Wimbledon kadınlar tablosunda yarı finale kalan dört oyuncudan en yüksek seri başı ev sahibi ülkeden Johanna Konta (6). İlk beşten kimsenin kalmamasına şaşırmak lazım mı? Tabii, ama fazla değil. Serena Williams’ın yokluğunun hissedildiği, Kerber’in halâ form bulma çabasının devam ettiği, Victoria Azarenka ve Petra Kvitova’nın geri dönüş yapmalarının devam ettiği bir dönemde, kadınlar tenisinin bu özelliği hem diğer tenisçilere vitrine çıkma şansı veriyor, hem de maçlara ayrı bir heyecan katıyor.

Bundan en fazla faydalanan oyuncu, yarı finalin seri başı olmayan tek oyuncusu Magdalena Rybarikova. Çok değil, daha Mart ayında 453 numara klasmanı olan Rybarikova, bu senenin ve Wimbledon’ın en büyük sürprizlerinden biri. Oyununda bulunan varyete vuruşları ikinci turda elediği 3 numaralı seri başı Karolina Pliskova ve çeyrek final rakibi Coco Vandeweghe gibi yüksek tempoyu seven oyuncular için tam kabus. Yarı final rakibi Garbine Muguruza’yı bekleyen tehlike de zaten bundan ibaret. Kağıt üstünde Muguruza’nın büyük favori olduğu maç bir anda onun açısından sancılı bir hale dönüşebilir. 

Muguruza ise bir hayli formda. Svetlana Kuznetsova'ya karşı her yönden üstün oynadığı maçta, Garbine'nin bacakları çok iyi çalıştı. Öyle ki, -pek sevmediği- koşarak vurmak zorunda kaldığı backhand vuruşlarında bile topu sadece geriye yollamakla kalmayıp etkili biçimde, tenis çevresinde “counter-punch” denilen, bir vuruş ile ralliyi müdafadan hücuma çevirme becerisini gösterdi. 

Rybarikova eğer Centre Court atmosferinden ve kariyerinin ilk Major yarı finalini oynamanın heyecanından etkilenmezse bir sürpriz daha yapabilir. Muguruza’nın servisi ne Vandeweghe’ınkinden daha iyi, ne de vuruşları Pliskova’nınkilerden daha güçlü. Ancak hedefi daha iyi bulabiliyor. İki oyuncunun puanların ilk vuruşlarında, yani servisler, return’ler ve servislerden hemen sonraki vuruşlar, gösterecekleri başarı oranı (özellikle Muguruza) bu maçın skorunu belirleyecektir.

Diğer yarı final kortların veteranı Venus Williams ile turnuvanın birden sansasyonu haline gelen ev sahibi ülkeden Johanna Konta arasında oynanacak. Bu maçın skorunu kestirmek gerçekten çok zor. Filenin bir tarafında en son Majör turnuvasını 2008’de kazanan ama bu sene Avustralya Açık'ta final oynayıp kardeşi Serena’ya yenilen 37 yaşında bir fenomen, bir diğer tarafında ise 39 senedir kadınlarda hiçbir oyuncusunu yarı finalde görememiş tüm bir ülke halkını arkasına alan 26 yaşındaki altı numaralı seri başı olacak. Yani bu maçın sonucu sadece kort içindeki teknik-taktik faktörleri ile belirlenmeyecek. İki oyuncu da maç esnasında kendilerine has belli başlı psikolojik baskılar ile savaşacaklar. Taraflı bir seyirci kitlesinin tribünleri dolduracağını da unutmayalım.

Hem Venus hem Konta baseline’dan sert vurup sonuca gitme üzerine kurulmuş bir oyun planına genel olarak bağlı kalıyorlar. Bu plan çerçevesinde birinin veya diğerinin daha kuvvetli tarafları olacak tabii. Williams’ın bacakları daha çabuk. Konta’nın backhand’i ile değişik pozisyonlardan topu yönlendirme becerisi daha yüksek. Williams keskin çapraz vuruşlarda daha bitirici. Konta paralel vuruşlarda daha etkili. Williams’ın ilk servisi daha tehlikeli. Konta’nın ilk servis yüzdesi daha yüksek. Bu tip detayları çoğaltabiliriz.

Maçın nasıl gelişeceğini kestirmeyi daha da zor kılan unsur iki oyuncunun form durumları. Konta kariyerinin altın senesini yaşıyor. Özellikle Mart ayı sonundan beri hakikaten formda. Ama karşısında Majör turnuvalarda performansını yükseltmeyi bazılarımızın kahvaltı etmeyi bildiğimiz kadar iyi bilen bir usta raket var. Nitekim Roland Garros başladığından beri önüne geleni deviren Jelena Ostapenko’yu ne kadar rahat yendiğini hepimiz gördük. Eğer maç US Open kortlarında oynanıyor olsaydı, Williams’i kesin favori görürdüm. Ancak Londra’da oynanıyor olması, her ne kadar Wimbledon’ın Venus’ün en favori Slam turnuvası olmasına rağmen, bu maçın sonucunu iyiden iyiye soru işaretine çeviriyor.

İyi seyirler.