Not: Bu yazı
Avustralya’da Cumartesi programı başlamadan evvel yazılmıştır.
Daha bir hafta evvel
“acaba oynanacak mı?” diye sorguladığımız Avustralya Açık turnuvasının beşinci
gününü geride bıraktık. Saat farkı sebebiyle uyku düzenimizi alt üst eden
sezonun ilk Majör turnuvası ilginç maçlara sahne oluyor. Dördüncü gün
bittiğinde odamda akşam düşünürken kendi kafamda “yarın yazımın başında henüz
büyük sürprizler görmediğimizi vurgularım” diye bir plan yapmıştım. Elbette
konu tenis olduğunda bu tip evde yapılan hesapların çarşıya uymayacağını bilmem
gerekirdi. 40 defa aldığım dersi 41. defa tekrar almış oldum ve planlar
değişti. Aşağıya beş günden edindiğim izlenimleri özetliyorum.
Sürprizlerden laf
açılmışken, bir Majör turnuvanın ilk dört gününde büyük sürpriz olmadığını,
eğer hafızam yanıltmıyorsa, ilk defa gördüm. İlk iki turda genelde mutlaka 200
küsur maçta hayret verici skorlar oluyor. Burada ise en sürpriz olarak
görebildiğim skor, 20 numaralı seri başı Karolina Muchova’nın, ağır sakatlıklardan mucizevi bir şekilde
ancak birkaç ameliyat ile kendini kurtarabilmiş olan (bir yerden bulup
hikayesini okuyun, inanamayacaksınız) ve zamanında doktorların “bir daha tenis
oynayamazsın” dedikleri CiCi Bellis’e yenilmesi oldu. Aslında Bellis’in
potansiyelini bilen için şok bir skor değil. Ancak Muchova’nın yükselişini ve
Bellis’in 1,5 sene süren azabından sonra sadece iki ay evvel tenis arenasına
dönmüş olmasını göze alırsak, sürpriz olarak nitelemek hiç anormal değil. Bunun
dışında ise bir tane bile ciddi anlamda şaşırtan sonuç olmadı ilk dört gün.
Denis Shapovalov’un Martin Fucsovics’e, Matteo Berrettini’nin Tennys
Sandgren’e, veya Petra Martic’in Julia Görges’e yenilmeleri sadece kağıt
üzerinde sürprizler. Bu oyuncuları tanıyanlar ise maç bittiğinde veya skoru
gördüklerinde en fazla hafifçe tek kaş kaldırmışlardır, o kadar.
Beşinci gün ise nihayet
ciddi, hatta şok diyebileceğimiz sonuçları doğurdu. Serena Williams yeni
Amerika Açık çeyrek finalinde 6-1 6-0 geçtiği Wang Qiang’a 6-4 6-7 7-5 yenildi.
Tabii bu şokun ardında sadece tek sebep aramak hata olur. Williams maça
zamanlaması aksayarak başlarken, Qiang ise neredeyse hatasız giriş yapıp ilk
seti alınca, ibre hem taktik hem güven açısından Serena’nın aleyhine döndü. Ama
ona rağmen 5-3 önden ikinci seti tie-break’te kaybeden Qiang’ın hayal
kırıklığına düşmeyip son setin ilk üç oyununda ortaya koyduğu soğukkanlı
performans takdire değerdi. Nitekim son set boyunca her kritik noktada
(Serena’nın ilk servisi ile kazandığı puanlar hariç) rakibine oyununu kabul
ettiren taraf Çinli raket oldu. Belki de skordan daha büyük sürpriz bu idi
kanımca.
Bir diğer önemli sürprizi
ise 2019 şampiyonu Naomi Osaka’yı 6-3 6-4 yenen 15 yaşındaki Amerikalı tenisçi
Cori Gauff gerçekleştirdi. Gauff’un yükselişini her tenis takip eden biliyor ve
potansiyelinin erişebileceği noktaları belki hiçbirimiz tam olarak
kavrayamıyoruz. Ancak Osaka’yı bu turnuvada yenerek dördüncü tura ulaşacağının
garantisini kimse herhalde veremezdi. Son birkaç ayda servisinin ne kadar ilerlediğini
anlatmak zor. Tavsiyem o zamanki maçlarından birine bakıp, bu turnuvada tekrar
izlemeniz. Hem birinci servis hızından, hem ikinci servis yerleşim ve spin
farkından bahsediyorum. Bu turnuvada ne olursa olsun, kanımca Gauff’un ileride
en büyük rakibi sakatlık veya sıhhat problemi. Coco bunlara yenik düşmezse (ki
işte bunun örneği yine çok genç yaşında yükselmekte kariyerine sakatlıkların
çelme taktığı Bellis), gelişen fiziği ve ilermeye yönelik tekniği sayesinde
ilerleyen senelerde uzun süreli ilk 5’e, hatta bir numaraya, yerleşmeye
müsait.
Erkeklerde Big 3 dışında,
her ne kadar az olsa da, turnuvayı kazanabilme ihtimali olan raketlerden biri
olarak görülen Stefanos Tsitsipas (şahsen katılmıyordum, Thiem ve Medvedev
dışında kimsenin Big 3 varken kupayı kaldırabileceğini düşünmüyorum, o ikisi
bile az ihtimal), Milos Raonic’e üç sette mağlup oldu. Peki bu büyük bir
sürpriz mi? Hayır. Hatta Tsitsipas için kötü kura bile denilebilir zira
sıhhatli bir Raonic’in hemen hemen her tenisçiyi yenme şansı var. Ama sıhhatli
kalabilecek mi, asıl soru işareti bu. Bunu derken ilerisi için bile
konuşmuyorum, bu turnuva sürecinden bahsediyorum. Evet Raonic’in geçmişi bu tip
soruları maalesef gerektiriyor.
Bunun dışında erkeklerde
bırakın şok sürprizi, önemli sürpriz bile yok. Ernests Gulbis, Félix
Auger-Aliassime’i ve Tommy Paul Grigor Dimitrov’u yenerken bir hayli iyi
performans gösterdiler ama kapasitelerini aşan bir oyun çıkarmadılar.
Rakiplerinin onlara yaptıkları asist sayısı bir hayli yüksekti ve nitekim elendiler.
Şahsen çok şaşırmadığımı belirtmek isterim.
Hele hele 9 numaralı seribaşı Roberto Bautista-Agut’un şu an ATP
sıralamasında 39 numarada olan Marin Cilic’e yenilmesine utanmasam “kağıt
üstünde bile sürpriz değil” diyeceğim, ama demiyorum (ama dedim bile).
Tam anlamda sürpriz dün
gece oynanan son maçta tam gerçekleşecekti ki, beşinci setin tiebreak’inde iki
harika puan ile 8-4 öne geçen John Millman, o ana kadar bol hata ile oynayan
Roger Federer’in bu konuda da önüne geçmeye karar verdi ve son altı puanda beş
beklenmedik hata yaparak elindeki maçı kaybetti. Isteyen "Federer ipten
döndü" de diyebilir, haksız olmaz.
Geriye kalan
izlenimlerimi kısa kısa yazıp, bu yazıyı noktalıyorum:
-- Petra Kvitova sessiz
ve sakin şekilde korkunç bir performans ile ilerliyor. İlk tur ve üçüncü tur
maçlarında servis ve return’lerden tutun, forehand ve backhand füzelerine,
hatta servis-vole maceralarına kadar, büyüleyici tenis oynadı. Bir sonraki
rakibi Maria Sakkari ve tabloda Ashleigh Barty'nin tarafında. Buradan kimin
yarı finale çıkacağını çok merak ediyorum zira kendisi büyük ihtimalle o yarı
final maçında favori olacak.
- İlk defa bir Majör’de
yağmur, ruzgar, ve serinlik neredeyse tezahüratlar ile karşılandı. Haftalardır
süren yangınların yol açtığı hava kirliliğini göz önüne aldığımızda bunun
tamamen doğal olduğunu söyleyebiliriz. Demin Federer’in ipten döndüğünü
söylemiştim. Asıl gerçek anlamda ipten dönen turnuva organizatörleri oldu. Hava
sıcaklığı ve durgunluğu devam edip, ana tablo maçlarında hava kirliliğinden
oyuncular kortta nefes alma zorluğu çekmeye ve öksürüp aksırmaya başlasalardı,
maç bırakmak zorunda kalsalardı, veya astım problemleri olan bir oyuncunun
hasteneye kaldırılması gibi acil bur durum gündeme gelseydi, bunun altından
nasıl kalkarlardı ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
- Hubert Hurkacz ile
Dennis Novak arasında oynanan maçtaki istatistiklerden birine dikkatinizi
çekeyim. Hurkacz 51 direkt puan, 51 basit hata ile oynadı ve kazandı. Novak 64
direkt puan, 44 basit hata ile oynadı ve kaybetti. Demek maçlar
istatistiklerden ziyade, taktik anlayışı, yüksek konsantrasyon ve kort zekası
ile kazanılıyor. Hurkacz galibiyetini sadece belirgin örnek olduğu için örnek
verdim. Çok var bu tür maçlar. İşte birçok antrenörün oyuncularına rakip
olabilecek raketleri seyretmek (mümkünse değişik zeminde oynadıkları birkaç
maç) arzularının altında yatan en büyük sebeplerden biri bu.
- Tenis dünyasının bir
konuda sonralık etkisine yenik düştüğünü fark ettim. Amerika Açık erkekler
tablosunda hem Novak Djokovic hem Federer yarı final öncesi elenince, arkadan
finalde Rafael Nadal Daniil Medvedev’i beş sette çok zorlanarak yenince,
arkasından ATP 1000 Shanghai turnuvasını Medvedev ve ATP Finals’i ise Tsitsipas
kazanınca, bir anda “Big 3 devri sona eriyor” melodileri duyulmaya başlandı. Ne
kadar çabuk unutuyoruz 5-6 ay öncesini ve daha evvelini? Bu üçü dışında Majör
kazananın en son bunu 2016’da başarabildiğini unuttuk mu? Bu üç oyuncunun daha
geçtiğimiz yaz Roland Garros ve Wimbledon’da yarı finallere neredeyse plaj
gezisi yapar gibi çıkarken oynadıkları toplam 30 (beş set üzerinden) maçta
sadece 6 set kaybettiklerini hemen sildik mi hafızadan? 2020 senesini de yine
bu üç oyuncunun ilk üç sırada kapatma ihtimali sizce yok mu? Ya dört Majör’ü de
onların kazanma ihtimali? Cevap versin biri diye sormuyorum, sadece hatırlatma
olarak algılayın.
- Madison Keys 2014’ten
beri ilk defa sert zemin Grand Slam turnuvalarında (Avustralya ve Amerika Açık)
ilk haftada kaybetmiş. Şahsen beğendiğim, ama bazen çok dengesiz maçlar
çıkarabilen, hatta birkaç ay formsuzluk dönemi geçirmeye meyilli bir oyuncu
olan Keys adına ilginç bir veri kanımca.
- Kadınlarda tablonun alt
tarafında şu an (üçüncü tur) 16 isim görmekteyim. 13 tanesi için gözümü
kırpmadan “finale çıkma ihtimali var” diyebilirim. İşte bu kadar zevkli bir
turnuva bekliyor bizi.