Cincinnati'de 1 numarayı ele geçirme fırsatını finalde yenilerek tepen Angelique Kerber, muradına Amerika Açık'ta erdi. O finalde boyun eğdiği Karolina Pliskova'nın yarı finalde Serena Williams'ı elemesiyle kadınlar tenisinin yeni hükümdarı olduğunu ilan eden Alman tenisçi, belki bu koltuğun gördüğü en yetenekli isim değil ama kuşkusuz en disiplinli oynayanlarından biri.

 Kerber'in 28 gibi hiçbir spor için genç sayılamayacak bir yaşta ilk Grand Slam'ini kazanıp dünya 1 numarası olması, kadınlar tenisinde son dönemde gerçekleşen sayısız tuhaflıklardan biri olarak gözükebilir. Fakat dün yarı finalde yendiği Caroline Wozniacki'nin tamamen rakibe hata yaptırmaya dayalı, izleyenlere işkence çektiren oyunuyla 67 hafta WTA klasmanının en tepesinde oturduğunu düşünürsek Angie'nin elde ettiği başarının son derece makul olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

 Dünkü maçta da görüldüğü üzere, son derece yakın arkadaş oldukları Wozniacki'yle üç aşağı beş yukarı aynı oyun stiline sahip olan Kerber, ne Serena Williams gibi ultra agresif bir hücumcu ne de Simona Halep gibi devamlı top çeviren bir duvar. Mecbur kalmadıkça açılı ve riskli oynamaktan imtina etse de agresif vuruşlarla kortun bir tarafını açarak winner üretme konusunda ustalaşmış bir raket. Ayrıca ayakları üzerinde de müthiş hızlı olduğundan geri çizgiyi çok iyi kaplıyor. Tüm bu özellikler bir araya gelince de ortaya makine gibi bir tenisçi çıkıyor.

 Velhasıl bilhassa futbol medyamızın sıklıkla kullandığı "Alman disiplini" tabirinin kortlardaki karşılığı diyebiliriz Kerber için. Karakteriyle de son derece düzgün bir insan profili çizen Angie, bence 1 numaralı koltuğa çok yakıştı. Ne diyelim, başarıları daim olsun.