Bu yazıyı uluslararası medyanın reyting alma adına şişirip şişirip balon yaptığı ve aslında sıfır oksijen hak eden bir konuya ayırıyorum. Tabii diyebilirsiniz ki “İyi ama Mert sen de bu yazı ile oksijen veriyorsun” ve haksız da olmazsınız. Ama en azından benim yapacağım akıntının tersine gitmek, yani adeta bir iğne elime alıp, mümkün olduğu kadar bu hayali balonu delip, tekrar söndürmek olacak. Fazla uzun da tutmayacağıma dair söz veriyorum, zira üzerinde zaman harcamak istediğim bir konu değil.

İşte efendim Serena Williams finali kazanırsa 24. Majör kupasını kaldıracakmış ve Margaret Court’un rekorunu eşitleyecekmiş. Barbora Strycova’yı Perşembe günü yendikten sonra basın toplantısında da belirttiği gibi, Serena kimbilir kaç defa bunun kendisi açısından o kadar büyütüldüğü gibi bir konu teşkil etmediğini ve her sporcu gibi kendisini de en fazla motive eden unsurun maç kazanmak, kupa kaldırmak ve bir numara olmaktan ibaret olduğunu vurgulamıştı. 

Ama medya durur mu? Zaten tenis arenasında Court başka sebeplerden sevilmediği için bu tipte bir belagatın duygulara hitab ettiğini biliyorlar, haliyle bunu kullanıyorlar. Yazılarına tıklanması için Piccadilly Circus’te göbek atmayı göze almış halde olduklarından bu konuyu gündemde tutup, beşinci vitese takmış gidiyorlar. İşin kötüsü her fırsatta kameranın önüne geçme aşkı ile yanıp tutuşan (Sizin de varsa bir kameranız, koyun evinizin girişine ve hemen kapınızda belirecektir bir ihtimal) Patrick Mouratoglou da yankı yaratacağını bildiğinden, ağzına mikrofon tutulduğunda bu konuyu satmaktan çekinmiyor. 

Halbuki kendisi de dahil tenisi her yakından takip eden bilir. Court’un 24 Majör'ü ile Williams’ın (bugün itibarı ile) 23’ünü aynı kefeye koyup kıyaslamak, Sahara Çölü'nde su içmekle İsveç’teki meşhur buz dekorlu 'Icebar’da bira içmeyi kıyaslamaya benzer. 

Serena tüm kazandığı turnuvaları Open döneminde kendi zamanının en iyi tenisçilerine karşı kazandı. Court ise, her ne kadar mükemmel çapta bir başarı olsa da, 24 kupanın 11 tanesini 'Açık Dönem'de (Open Era) döneminde kazandı. Court’un 1970’de Grand Slam’i başarmış olması ve bunu Open dönemde Steffi Graf ile beraber başaran iki tenisçiden biri olması kanımca daha önemli bir başarı ve buna diğer kazandıklarını da eklersek, kanımca kadınlar tarihinin en iyi tenisçileri konuşulduğunda kesinlikle ilk beşte yeri var. Ama Majör sayısına özgül konuşuyorsak, Steffi ve Serena ile aynı çerçevede Court’tan bahsetmek gerçekleri yansıtmadığı gibi insanları da yanlış yönlendiren bir anlatı.

Court diğer 13 Majör kupalarını 1968’den evvel, yani profesyoneller ile amatörlerin kategorik şekilde ayrı turnuvalarda oynadıkları ve profesyonelliği seçen tenisçilerin Majör’lere katılma hakkı olmadığı dönem de kaldırdı. Üstelik 24 ünvanının 11 tanesi, yani neredeyse yarısı, Avustralya’da geldi. Neden “üstelik” kelimesini kullandım diye soruyorsanız, o zamanlar Avustralya’ya çeşitli sebeplerden birçok oyuncu gitmezdi. Her şeyden evvel şimdi olduğu gibi Majör’leri kazanmak en önemli başarı olarak kabul edilmiyordu. Bu 21. yüzyılın başında, yani 1999-2002 döneminde Amerikan medyasının Pete Sampras’ı pohpohlaması ile ortaya çıkan, daha doğrusu zorla çıkarılan, suni bir izlenim. 

Ayrıca o zamanlar (1960 ve 70li yıllar) para ödülü az olduğundan birçok oyuncu Avustralya turnuvasını planlama takvimlerine bile koymazlardı. Hem uzun uçuş hem de birkaç günlük adaptasyon dönemi gerektiren, hem kısıtlı bütçeye fazla gelen, hem Noel tatili zamanına rastlayan, hem de Avrupa ve Amerikalı tenisçileri sürekli o kıtada oynamaya alışmış Avustralyalı ve Yeni Zelandalı tenisçilere karşı dezavantajda bırakan bir konumu vardı bu turnuvanın. Sadece bir örnek veriyorum, mesela 1970 Avustralya Açık turnuvasına, yani Court’un Grand Slam’ı başardığı sene, en önemli rakipleri Billie Jean King, Rosie Casals ve Virginia Wade gitmemişti. 

Neyse, bu konuya bu kadar yeter bile. İsterse bu akşam Serena yemek yerken birden kafasına essin ve tenisi bıraksın, yarın da maça çıkmasın. Hiç fark etmez. Onun kazandığı 23 Majör’un zorluk derecesi ve değeri Court’un kazandığı 24 Majör’un kilometrelerce önündedir. Bakmayın siz medyada bunu bir rakam eksenine indirgeyerek sansasyon yaratıcı başlıklar atmaya çalışanlara. Onların derdi reyting ve klik rakamları, tenis tarihini duyarlı ve kapsamlı biçimde değerlendirmek değil.

Yarın Serena-Simona maçında hepimize zevkli seyirler.