Başlığın net olan kısmı bu iki tenisçinin kimler oldukları. Cumartesi günü Avustralya Açık kupası için korta çıkacak olan Simona Halep ile Caroline Wozniacki WTA’de bir ve iki numaralar. Başlığın net olmayan kısmı ise basamak metaforunun ne anlama geldiği. Açalım o zaman anlamını. Uzun bir merdivenden bahsediyoruz. Bu merdivenleri çıkmak gerekiyor ve  sadece son basamağa kadar çıkmak da yetmiyor. Hatta bu bazen acı veriyor. Ama o son basamağı da çıkıp tepeye vardığınızda bütün çektiğiniz eziyete değiyor. Tek bir problem var, tepeye varabileceğinizin hiç bir garantisi yok. Yani eforunuz boşa gitmiş de olabilir. Bir de düşünün hiç beklemedik şekilde, sağlam ve emin adımlar ile çıkıyorsunuz ve bir anda kendinizi son basamakta bulup tepenin kapısını aralamış bulunuyorsunuz. Artık herkes gibi kendinizde son basamağı çıkıp kapıdan içeriye girmenizin an meselesi olduğuna inanmaya başlıyorsunuz.

Ama o an bir türlü gelmiyor. Günler, haftalar, aylar, yıllar geçiyor ve bir türlü son basamağı çıkamıyorsunuz. Kapı suratınıza kapanıyor. Moral bozukluğu ile birkaç basamak düşüyorsunuz, uğraşarak tekrar çıkmaya başlıyorsunuz. Bu kısır döngüye dönüşüyor ve seneler geçtikçe geçiyor. Etraftan sizi seyredenler sizden “Bir türlü beceremiyor” tarzında cümleler ile bahsetmeye başlıyor. Belli bir süre sonra hakkınızda böyle düşündüklerini sizden saklamıyorlar bile. Bir nevi aşağılayıcı bir şöhretin sahibi oluyorsunuz.

İşte o zaman Halep ile Wozniacki’yi anlamış olursunuz. Zira iki oyuncu da kariyerleri boyunca bıkmadan çalışarak, çıktıkları uzun bir merdivenin son basamağına gelmiş, ama senelerdir o engele takılmış durumdalar. Bu sebepten Melbourne’da Cumartesi oynayacakları final, açık ara ile kariyerlerinin en büyük maçı.

KAZANAN 1 NUMARA OLACAK

Halep kazanırsa bir numara kalacak, Wozniacki kazanırsa bir numara olacak. Asıl bu maçı dramatik kılan galip gelenin ilk defa Majör turnuva kazanacak olması ve bu sonucun kaybedende yaratacağı yıkım. Tepede son basamaktaki iki oyuncudan sadece birine yer var. Kaybeden için ise sadece “Biraz daha beklemek zorunda kalacak” dersek sonucun yaratacağı etkileri küçümsemiş, maçın öneminin değerini çok basitleştirmiş oluruz. Zira kaybedenin son basamakta kalamayıp tepe taklak tekrar aşağılara düşme riski yüksek.

Yakın zamanlarda bu derecede her iki oyuncunun kariyeri açısından bu kadar önem taşıyan bir Majör finali oynandı mı diye düşünüyorum ve aklıma gelmiyor. Neden gelmiyor? Çünkü Wozniacki ve Halep kariyerlerinin büyük kısmını, hatta en iyi senelerini, o basamakları çıkmak ile geçirdiler. Tepeye her yaklaştıklarında bir şey oldu ve adeta kurgu-bilim filmlerinde görüldüğü gibi birden basamaklara yenileri eklendi ya da merdiven daha yükseğe uzayıverdi.

SLAM KAZANAMAYAN EN İYİ OYUNCU!

Halep beklentilerini yükselttiği 2014-2017 senelerinde tökezledikçe tökezledi. 2014’te Roland Garros finalinde Sharapova’ya karşı son sette 4-2 önden kaybetti. Aynısını geçen sene yine Roland Garros finalinde, Jelena Ostapenko’ya son set 3-0 önden verdiği maçta yaşadı. Bir numaraya bile çıktı 2017’de ama wild card ile turnuvaya giren Maria Sharapova’ya Amerika Açık’ta ilk turda yine son sette kaybetmekten kurtulamadı. Bir türlü son basamağı çıkamadı. Bu baskıyı kendinin de hissettiği belli oluyordu çünkü kazanabileceği maçlarda strese girip cesur oynayamamanın verdiği ruh hali açıkça görülüyordu. 

Bu turnuvada bile Lauren Davis’e karşı bu cesaret kaybı devam etti (bu maç hakkında detaylı yazımı 20 Ocaktaki “Halep kazandı ama” başlığı altında bulabilir okurlar). Üç maç puanı kurtarmak zorunda kaldı ve nihayet kazandı. Arka arkaya adeta karakterini test eden maçlar oynadı. Bunun en iyi örneğini yarı finalde Angelique Kerber’a karşı oynadığı maçta gördük.

İlk defa skor ne olursa olsun topa korkmadan vurdu ve ralilerin kontrolunu hep elinde tutmaya çalıştı. Son sette ilk önce maç puanları kaçırdı, akabinde iki tane de kendisi kurtardı. 2 saat 20 dakika sonunda son 9-7’lik skorla maçtan galip ayrıldı. Korkmadan, titremeden, en büyük isimlerden birini devirdi. Şimdi finalde, yani tekrar son basamakta. Kazanırsa nihayet tepeyi görecek ve kendisine her sene düzinelerce gelen “Niye bir türlü Slam turnuvası kazanamıyorsun?” türünde sorular tarihe karışacak. Yoksa “Majör kazanamayan gelmiş geçmiş en iyi oyuncu” unvanının kendisine geçmesi garanti. Çünkü şu anda bu unvanı elinde bulunduran oyuncu rakibinin ta kendisi.

WOZ'UN 27 ŞAMPİYONLUĞU VAR AMA...

Evet en az Simona kadar o basamaklarda azap çeken bir oyuncu daha var, o da Wozniacki. Üstelik kendisi çok daha uzun süredir bu basamakları tırmanmak ile meşgul. 2009’da Amerika Açık finaline çıkmış olan Wozniacki, o gün bugündür Majör’lerde iki final ve dört yarı final oynamış olmanın dışında, hepsinde de ikinci haftayı defalarca buldu. Kariyerinde 27 tane turnuva kazanmış olan Wozniacki, tam 67 hafta bir numarada geçirdi. Ama bir türlü Majör kazanamadı, tepeyi göremedi. O sebepten bir numara olduğu zamanlar bile tenis kamuoyunca en iyi oyuncu olarak görülmedi, sayılmadı. İşte o aşağılayıcı unvana layık görüldü. Olur da maçı kazanırsa, omuzlarından inecek olan yükü tahmin bile edemiyorum.

Acımasız bir dille gerçekleri tekrarlayayım. Galip gelen maçın ötesinde çok şey kazanacak, devleşecek. Kaybeden ise yıkıma uğrayacak, ezilecek. İkisinin ortası mümkün değil. Düelloya hoş geldik.