Yine Rafa, hep Rafa! İspanyol şampiyon Paristeki üstünlüğünü bir kez daha kaptırmadı ve toprak sezonu boyunca aldığı sürpriz mağlubiyetlerden dolayı kendisinden şüphe edenlere bir nevi arka bahçesi saydığı Philippe Chatrier kortunda gereken cevabı verdi. Cuma günü Andy Murraye karşı oynadığı oyun ile bugünün sinyallerini vermişti Rafael Nadal. Novak Djokoviç ise aksine Cuma günü Ernests Gulbis maçında beklenilenin çok altında oynamış ve fizik olarak problemler yaşamıştı.
Halbuki bugün maça Djokoviç mükemmel başladı. Puanların kontrolünü elinde tutarak ve Nadalı mütemadiyen baskı altına alarak nefes aldırmadan ilk seti kazandı. İkinci setin başında Nadalın taktik değişikliği belli oldu. Çok daha agresif vuruşlar ve ralilerin kontrolünü ne pahasına olursa olsun Djokoviçe vermemekti hedefi. Nitekim istatistikler bunu gösterdi. Çok daha fazla winner vurmaya başladı. Bu arada Djokoviç çapraz ve paralel vuruşların yönlerini değiştirerek, kortun içine girmeye çalışarak cevaplamaya çalıştı. Bir dış faktör ikinci sette yaklaşık 4-3 iken skor denkleme eklendi. Djokoviçte yorgunluk belirtileri gözükmeye başladı. İki puan üst üste aralarda bacaklarını stretch etti, nefes almakta zorlandı. Ama o oyunu da kazanıp 4-4 yaptı. O dakikadan sonra her geçen game, Djokoviç fizik açısından yıpranmaya başladı. Uzun adımlarla toplara yetişmeye çalıştı ve bazı uzayan puanlarda, daha fazla koşmamak için, zor durumlardan direk winnerlar vurmaya çalıştı. Bu da beraberinde daha fazla hatalar getirdi.
Yorulan oyuncunun sinirleri de daha hassas olur, bu Djokoviç için de geçerliydi. Zaten Nadal ritmini bulmuştu ve onu koşturuyordu. Sık sık ekibine bakıp sınırını bakışlarında gösterdi ve raketini de bir kez sert bir şekilde attı. İkinci seti kaybettikten sonra, maçın senaryosu az çok belli olmaya başlamıştı. Djokoviç ya direk puanlara erken gidip, çabuk gameleri kazanacak, ya da Nadal seviyesini düşürmezse rahat kazanacaktı. İkisinin arası bir şey oldu. Üçüncü seti Nadal rahat kazandı, dördüncü sette beklenilmez şekilde İspanyol raket birkaç hata yapınca Djokoviç tekrar maça girdi. 2-2de birden güneş bulutların arkasında kayboldu ve hafif rüzgar çıktı. Böylece Djokoviç son 2-2den sonra bir derece eşitlik kurabildi. Yine de maçın senaryosu sanki belli idi ve sonuçta film bir daha uzamıştı. Nitekim 5-4te Djokoviçin servisini kıran Nadal seti 6-4 aldı ve dokuzuncu kez Roland Garrosu kazanarak kendi rekorunu yeniledi.
Maç sonrası görüntülere ayrı bir parantez açmak lazım. Kupa seremonisinde birbirine çok büyük saygısı olan iki şampiyonun klas sözleri ve seyircilerin ikisini de bol sürede alkışlamaları tenisin ve sporun güzelliğini bir kez daha vurguladı. Ayrıca Roland Garrosun efsane ismi Bjorn Borgun kupayı vermesi de törene ayrı bir renk kattı.
Nadal ayrıca rekorlarına yenisini de ekledi. 10 sene üst üste en az bir Slam zaferi kazanan ilk oyuncu. Seneler evvel kendisi için bu oyun stili ile uzun süre yüksek seviyede kalamayacağını söyleyenler ne kadar yanıldıklarını görmüşlerdir. Aslında onlarda çok hata bulmamak lazım. Nadalın kariyeri boyunca ne imkânsız rekorlar kırdığını, ne bitmiş maçları verdiğini hesaba katarsak, sanırım her tenisseveri bir noktada en az bir kere yanıltmıştır. Dil kuralları el verse, sözlüklerde çalışkan, azim gibi kelimelerin karşılığına onun ismi bile koyulabilir.
Bundan sonra gözler çimen sezonunda. Roland Garrostaki ilk hafta sürprizleri kadar Wimbledonun ilk haftası da sürprizler görecek miyiz bilemeyiz. Ancak Wimbledonda son Pazar günü erkeklerde final oynayacak iki kişiyi önceden tahmin etmek Roland Garrostakinden daha zor olacak gibi.