Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, Roger Federer çeyrek finale elini kolunu sallaya sallaya çıktı.  Bu illaki çok iyi oynadığından değil, rakiplerinin bir veya birkaç gömlek aşağı klasta oyuncu olmalarından kaynaklandı. Sam Groth'a bir set kaybettiği maçta bile hiçbir zaman ciddi bir tehlike ile karşılaşmadı.  

Böylece çeyrek finalde ilk elle tutulur rakibi olan Gilles Simon'a karşı bacakları fazla aşınmadan çıktı. O maçta da form grafiğini yükselttiğinin sinyallerini vermeye başladı. Özellikle servis oyunlarında, her ne kadar turnuvada ilk defa servisini (bir kez) kırdırmış olsa da, çok etkili oynamış ve çimen kortta atak tenisinin nasıl oynanacağının kliniğini vermişti.  Fileye 39 defa gelmeye niyetlenmiş ve bu puanlardan sadece 11 tanesini kaybetmişti.

Andy Murray maçına geçmeden evvel yukarıda "gelmeye niyetlenmiş" derken neyi kastettiğimi açıklamam gerekiyor. İstatistikler tutulduğunda bazı ince noktalar göz önüne alınmaz. Hele istatistikleri tutanlar, oyuncu olarak herhangi bir tenis geçmişine sahip olmayıp teknolojiden çok iyi anlayan arkadaşlar ise bu nüanslar daha çok göz ardı edilir. Bu yüzden ben fileye gelme rakamlarından bahsederken, kendi tuttuğum istatistikten bahsediyorum bu yazıda.  Mesela Federer bir servis atıp fileye koşmaya başlamışsa, ama o servis ace oluyorsa, onu da fileye gelme puanı olarak sayıyorum. Veya top çevirme esnasında bir topa hızlı vurup öne doğru birkaç adım atıyor ama rakip topa yetişemeyip vuramadığında, bir sonraki topu almak için fileye daha gelmeden durup geri dönüyorsa, onu da fileye gelme puanı olarak sayıyorum. Yani mühim olan burada vururken ki "niyet". Zira bir topa arkasından fileye gitme niyetiyle vurmak ile normal direkt puana gidici hızlı bir top vurmak arasında ince ama önemli bir çizgi farkı vardır. Fileye gelmeye karar verdiğiniz topa daha kararlı vurursunuz, kafa rahatlığı ile risk almayı göz önüne alırsınız ve direkt puana gideceğiniz top gibi illaki tüm gücünüz ile vurmayıp, bir sonraki topta rahat vole vurmaya odaklanan bir vuruş yapabilirsiniz.  

Bu kriterlere göre Federer, Simon'a karşı 28-11 gibi üstün bir istatistik yakalamıştı. Bu sayede Simon'un servisini bir veya ikişer kez kırarak her seti kazanmasını bilmişti. Ancak geri oyununda zaman zaman basit hatalar yapmış ve çok iyi servis çevirmemişti. Yarı finalde Murray'e karşı daha iyi performans çıkarması gerekecekti. Ve daha önce test edilmediği için bu bir soru işaretiydi. Hatta formda olan Murray'i favori gösterenler bir hayli vardı.

Ama yarı finalde Murray'e karşı bambaşka bir Federer de vardı.

Federer'in ne yaptığına geçmeden evvel Murray'nin ne yaptığının kısa bir özetini verelim. Andy, formuna yakışan bir maç çıkardı. Evet set bile kazanamadan kaybetti ama kendisinin de maç sonrası vurguladığı gibi yanlış yaptığı bir şey yoktu. Yüksek ilk servis yüzdesi (%74) ile oynadı ve çok basit hata yaptı. Lakin filenin öteki tarafındaki 34 yaşındaki oyuncu (kalan 1 ayı saymasak olur mu?) maç boyunca, özellikle kendi servis oyunlarında İsviçre saati gibi tıkır tıkır işledi. Hatta öyle bir servis performansı gözler önüne serdi ki, duyduğum kadarı ile BBC'de yorumculuk kariyerine bu turnuvada giriş yapan eski Amerikalı tenisçi Andy Roddick maç esnasında birkaç defa bu kortta Federer'e yenildiği maçları hatırlatarak (özellikle Roger’ın 50 ace attığı 2009 finalini) "Ben bunu yaşadım, bu filmi gördüm" diye tekrarlayıp durmuş.

Hakikaten Federer'in servis rakamları olağanüstü. 20 ace atarken sadece 1 çift hata yapan Federer, %76 ilk servis yüzdesi ile oynarken, ilk servisi oyuna soktuğu puanların %84’unu kazandı. Murray'nin tek servis kırma şansı, maçın ilk oyununda geldi, bir daha da gelmedi. Ama Federer sadece servisi ile mi üstünlük kurdu? Hayır. İşte burada yukarıda bahsettiğim rakamlara bakmak gerekir.

İlk sette fileye gelirken başarı oranı pek yüksek değildi. 8 servis-vole oynayıp, sadece yarısını kazandı. Puan esnasında fileye gelmeye karar verdiği puanlarda ise aynı şekilde 4/8 elde etti. İlk set fileye gelme kararı verdiği puanlarda bilançosu %50 idi. Fakat işte istatistiklerde olmayan bir nüans burada devreye giriyor. Federer'in tek zorlandığı servis oyunu, maçın ilk oyunu oldu. Daha sonraki oyunlarda fileye gelerek kaybettiği puanlardan 3 tanesi Murray'nin direkt passing shot'undan kaynaklanıyordu ve iki tanesi daha üçüncü oyunda oldu. Yani setin daha başından Federer, hem servis-vole hem de puan içerisinde fileye geldiği puanlardan tam verim alamadı ve bu problem setin geri kalan bölümünde fileye gelme konusunda onu daha seçici olmaya itti. Ancak servislerden o kadar çok bedava puan kazanıyordu ki, bu o kadar göze batmadı ve servisini kazanmaya devam etti. İlk set tam 11 ace attı ve en az bir o kadar Murray'nin saha içine çeviremediği servisler attı. Bir inanılmaz istatistik daha: Federer bu set 23 direkt puan kazandı, 3 basit hata yaptı. Eğer Murray iseniz her servis oyunu geldiğinde "ben servisimi kazanmazsam set gider" düşüncesinin aklınıza yerleşmemesi imkansız. Nitekim Murray maçtan sonra bu baskıyı hissettiğini ve o durumda bulunmayan birinin bunu anlamasının çok zor olacağını söyledi. Set boyunca Federer'in kurduğu bu baskı nihayet meyvesini 5-6 oyununda verdi  Murray bir basit hata yaptı bir diğer puanda inisiyatifi alabileceği bir topta hata yapma korkusu ile pasif vurup tam tersine Federer'e inisiyatifi alma fırsatını verdi. Bu da Federer'in ilk seti almasına yetti.

Büyük çekişmeye sahne olan ikinci sette ise ince detaylarda biraz daha değişik bir görüntü ortaya çıktı. İlk set 11 ace atan Federer, bu sette sadece 4 ace attı ama muazzam yerleştirmeler ile bedava puanlar almaya devam etti. Hatta ikinci sette ilk servisi içeri attığı 19 puanın 19'unu da kazandı. Evet yanlış okumadınız, dünyanın en iyi return yapan oyuncularından birine (kimine göre en iyisi) karşı ikinci sette ilk servis puan alma yüzdesi 100% idi. Nasıl mı yaptı Federer? İlk seti almanın verdiği güven ile tekrar atak oyununa döndü. Zira her ne kadar Federer herkesi büyülemiş olsa da bugün ilk sette Simon maçındaki gibi birkaç basit hata yapmıştı ve geriden oynamayı bir opsiyon olarak görmüyordu. İkinci sette altı defa servis vole yaptı, sadece bir tanesini (ikinci serviste) kaybetti. Puan esnasında hazırlayıp fileye geldiği 7 puanın ise tamamını o muazzam 5-4 oyununa kadar kazandı.  

Şampiyonlar sadece olağanüstü oyunları ile değil, önemli anlarda bir üst vitese geçebilme hünerleri ile de tanınırlar. Evet, Federer beşinci vitese çoktan geçmişti, ama servis sadece bir kere kırmıştı. Hiç bahsedilmemesine rağmen Murray gayet iyi servis attı ve Federer'in maçı domine ediyor gibi gözükmesine rağmen İsviçreli'nin adeta ensesinde onu takip etti. İşte 5-4 oyununda Federer altıncı vitese yükseltti. 15 dakika süren ve Federer'in 5 set puanı elde edip faydalanamadığı oyunda ve arkadan nihayet Murray'nin servisini kırıp ikinci seti kazandığı 6-5 oyununda, Federer sadece ve sadece bir return hatası yaptı. Bir anda kendi servislerinden bedava puan alma konusunda hiç fena bir gün geçirmeyen İskoç rakete, bir anda tüm servisler geri gelmeye başladı. Üstelik Murray de kendisini aşmış ve 5-4'e kadar yukarıda belirttiğim gibi puan içinde hazırlayıp fileye geldiği tüm puanları alan Federer'i o müthiş oyunda tam üç kere geçmeyi başarmıştı. Yani Roger'ın en kuvvetli noktasına Andy, tam zamanında hasar vermeyi başarmıştı. Sonunda oyunu Murray aldığında bir anda çılgına dönen Centre Court seyircisi Federer'in sonraki iki oyunda daha da seviyesini yükseltip uzay tenisi oynayacağını hesaba katmamıştı. Soğukkanlı bir şekilde Federer, 4 puanda kendi servisini kazanıp ilk önce korttaki seyircinin yarattığı ateşli ortamı söndürdü. Arkadan da yine Murray'nin her servisini geri çevirip, adeta "hadi kolaysa 5-4’teki gibi şimdi de kendini aş aşabilirsen" diye meydan okudu. Murray bu sefer baskıya boyun eğdi. 30-30 puanında normalde kaçırmaması gereken bir backhand hatası yaptı. Set puanında ise Federer puanı hazırlayıp fileye geldi ve bu şekilde dokuzuncu puanını aldı. Resmi istatistiklere göre Federer fileye 13 kez gelmiş ve 10 puan kazanmıştı. Ama yukarıda açıkladığım şekilde bakıldığında, Federer 19 defa fileye "yola çıkmış" ve 15 defa puanı hanesine yazmıştı. Orantı olarak büyük bir fark olmayabilir ama nüans farkını hesaba katarak tabloya tekrar bakıldığında resmi istatistiklerin belirttiğine nazaran Murray'nin aslında ne kadar daha fazla baskı altında oynadığını inkâr etmek imkansız.

Servis ve atak oyunu ile hem Centre Court'takilere hem de televizyondaki milyonlarca izleyicilere zevk veren Federer'in Novak Djokovic'e karşı bu performansı tekrarlaması gerekecek. İki soru bekliyor Federer taraftarlarını. Birincisi acaba gönül verdikleri oyuncu bir ikinci defa böyle ömre bedel bir servis performansı çıkarabilecek mi? İkinci olarak geri oyununda Simon ve Murray'e karşı ilk sette yaptığı hataları bir Pazar günlüğüne rafa kaldırabilecek mi? Bu ikisini yapabilirse onların sevinme şansı bir hayli yüksek. Murray maçtan sonra mütemadiyen Roger'ın servislerini hatırlattı ve "bana karşı hiç bu kadar iyi servis atmamıştı" dedi. Federer ise maçı kariyerinin "en iyi maçlarından biri" olarak tanımladı. Fakat bu senenin net en iyi oyuncusu olan Djokovic, o servisleri çevirip oyuna sokar ve Federer'i derin toplar ile geriye hapsetmeye başlarsa o zaman İsviçreli'nin başı dertte. Yine de  yarı final maçı en azından şunu gösterdi. Puanları çoğunlukla Federer'in raketi belirleyecek. 2012'de yaptığı gibi hem Djokovic’i hem Murray'i yenmesi (ama bu sefer tersten) Federer için sadece 18'inci Majör kazanma anlamına değil, aynı zamanda 2010 senelerinin en iyi performansını gösterdiği anlamına da gelecektir.