Öğlen vakti yazdığım kadınlar tablosu maçlarına bakış yazımdan sonra şimdi de erkekler tablosunda oynanacak ‘Manic Monday’ maçlarına bir bakalım. Bir evvelki yazımda olduğu gibi bu sefer de şahsen görmeye çalışacaklarıma bir adet yıldız (*) koyacağım.


Djokovic (1) – Humbert

Devamlı yeni nesilden oyunculardan bahsedildi, hangisinin üç büyüklere rakip olacağı konuşuldu, çeyrek veya yarı finale hangisinin çıkma ihtimali olduğuna dair makaleler yazıldı, Zverev, Tsitsipas, Medvedev, Auger-Aliassime isimleri gecti. Ama ikinci haftaya geldik kalan 16 oyuncu arasında yeni nesil denilebilecek sadece iki isim var ve onlardan bir tanesi de kimsenin beklemediği Fransız Ugo Humbert. Kendisine Novak’ı yenme şansı var mı diye sorulduğunda, “evet var, yoksa korta çıkmazdım zaten” dedi gülümseyerek. En azından inancı olduğu için kendisine bir artı puan verelim. Ayrıca yetenekli ve solak servislerinden maksimum verim alan bir tenisçi. Tenis açısından zevkli geçeceğine inandığım bir maç, her ne kadar skor tabelasına yansıyacağına inanmasam da.


Goffin (21) – Verdasco*

Genelde beş set kıran kırana geçen maçlardan sonra Goffin’e pek şans vermeyi sevmem (Medvedev’i inanılmaz bir mücadele sonunda son sette 1-4 geriden gelerek üç saat 31 dakikada yendi) ama bu sefer Wimbledon’un orta Pazar günü maç oynanmama geleneğinden faydalanan Goffin iki gün dinlediği için maça taze çıkacaktır. Önceden oynamış olmalarına rağmen bu zeminde hiç karşı karşıya gelmedi bu iki oyuncu. Üstelik Verdasco gibi bir mayın tarlası faktörü var denklemde. Muazzam tenis de oynayabilir, arka arkaya topları filenin dibine de vurabilir. Birini veya diğerini üç set arka arkaya yapacağını sanmıyorum ama. İnişli çıkışlı olacaktır. Karşısında ise belli bir standartın altına düşmeyecek olan Goffin var. Yani bu maçın üç sette bitme ihtimali kanımca düşük. Pazartesi günü ilgimi en çok çeken maçlardan biri. Belçikalıya biraz daha şans tanıyorum.

Raonic (15) – Pella (26)

Raonic şu ana kadar set vermeden dördüncü turda ve adeta tie-break canavarı. Oynadığı dört tie-break’te toplam sadece yedi puan kaybetti. En sevdiği zeminde oynuyor. Fizik sorunu yaşamazsa (ki Milos için bu her zaman bir soru işareti) Pella testini de geçeceğine inanıyorum. Pella hesabına ümit verici olan Wimbledon’da ikinci kez arka arkaya iyi performans çıkarması. Geçen sene üçüncü tura çıkarken Marin Cilic’i devirmişti. O yüzden kolay olmayacak Raonic için ama sonunda kazanması gereken de kendisi.

Bautista-Agut (23) – Paire (28)

Bir tarafta sakin, makine gibi oyunu olan, kolay puan vermeyen İspanyol, diğer tarafta ilginç tekniğe sahip ve akıl almaz vuruşları şapkasından çıkarabilen, ateşli, deli ruhlu Fransız. İkisi de standartlarının altına düşmezlerse bir hayli zevkli maç olacaktır. Bautista-Agut’u bir damla daha yakın görüyorum zafere çünkü uzayan her puanda avantaj onun. Paire’in ilk servisi ve hemen return’den sonraki ikinci vuruşu ile yapabilecekleri kilit rol oynayacaktır. Bana kalırsa fileye kesinlikle gelmesi gerekiyor ve bu taktiğin çalışması için iyi bir yaklaşma vuruşu ile yüklenmesini şart. Ancak bunu yüksek seviyede arka arkaya üç set boyunca yapabileceğini sanmıyorum. Dolayısıyla Paire kazanırsa bu uzun bir maç sonunda gelen bir galibiyet olacaktır. Ama mantığım Bautista-Agut diyor.


Querrey – Sandgren

Kadınlar tablosunun en altındaki maç gibi bu da erkekler tablosunda seri başı oyuncunun olmayacağı tek maç Pazartesi günü programında. Querrey ilk haftanın beğenilen isimlerinden. Wimbledon ise en favori Majör turnuvası. Sandgren ise sessiz sedasız maç kazanan, kort zekası yüksek bir oyuncu. Querrey’nin servisine karşı Sandgren’in return’lerinin ne kadar işleyeceği maçın en önemli noktalarından biri. Bunun dışında Querrey’i baseline çizgisinin gerisinde ne kadar tutabilirse Sandgren o kadar puan kazanacaktır zira baseline rallilerinde avantaj kendisinde. Bana, Querrey’nin forehand’ine kaçıp mütemadiyen puanları kısa kesme girişimlerine tanık olacağız gibi geliyor. İlk servis yüzdesini de yüksek tutarsa 2017 yarı finalistinin kazanma şansı çok yüksek.

Nadal (3) – Sousa

Sousa’ya bravo ilk üç maçı için ama Rafa’yı elemesine neredeyse imkan yok. Evet aşırı bir cümle kullandım ama genelde A planı aynı olan iki oyuncudan bir tanesi diğerinden her vuruşu en az bir damla daha iyi yapıyorsa, uzun puanlar oynanmasına rağmen ortaya tek taraflı skorlar çıkar. Bu maçta da bu kaidenin değişeceğini sanmıyorum.

Nishikori (8) – Kukushkin

Turnuvanın erkeklerde en büyük sürprizi Nishikori. Hayır, tabii ki ilk 10’da olan bir oyuncunun Majör turnuvada son 16’ya kalmasından bahsetmiyorum. İlk hafta oynadığı maçları set vermeden kazanmasından bahsediyorum. Kendisi adına bir rekor. Roland Garros esnasında yazılarımı takip etmiş olanlar bilirler (senelerdir de söylerim), Nishikori bir maçta herkesi yenebilecek güçte. Buna üç büyükler de dahil. Ama her turnuvada deposundaki benzini ilk hafta uzun dört veya beş setlik maçlar oynayarak boşaltır ve ikinci haftaya hem kafaca pestil olmuş hem de vücutça hasar görmüş bir şekilde gelir. Üç büyüklerden birine çıkarsa da genelde kolay kaybeder, hatta bazen maçı yarım bırakmak zorunda kalır. Bu sefer öyle bir durum olma ihtimali düşük. Kukushkin’e pek şans vermiyorum. Kei yine üç sette kazanırsa Londra’da Japon şampanyası bulunan bir yer arayacağım ve onun şerefine bir şişe açtıracağım.

Berrettini (7) – Federer (2)*


İtalyan Berrettini yukarıda Humbert’den bahsederken söylediğim geriye kalan iki yeni nesil tenisçiden diğeri. Ama bir dezavantajı var Humbert’e göre, buraya gelmesi pek sürpriz olarak görülmüyor, çünkü sağlam bir 2019 sezonu geçirmekte kendisi. Yani kimsenin onu hafife alacağı yok. Hele Federer hiç almayacaktır zira return'lerinin en sağlam vuruşları olduğunu o da biliyordur sanırım. Servislerin de Roger için ne kadar önem teşkil ettiğini biliyoruz o yüzden kesin maç evveli ekibi ile oturup planını ve programını yapacaktır. Yine de büyük ihtimalle seyredeceğim maçlardan biri olacak çünkü beğendiğim bir oyuncu olan Berrettini’nin (her zemine uyabilen bir oyun stili olduğunu da ayrıca vurgulayayım) Roger’in evi gibi sayılabilecek olan Centre Court’ta ona ne kadar kafa tutabileceğini merak ediyorum. Kanımca eninde sonunda Federer biraz ağır gelecek ona ama kolay maç olacağını da sanmıyorum.