Kafasında şapkasıyla bir akşamüstü sokakta karşınıza çıksa evine giden evkaftan* bir memur sanacağınız tonton bir genç adam sabahın 04:30’unda televizyon ekranlarında belirdi. Aslında bu adam dünyanın en fit tenis oyuncularından biri. Bir yıl kadar önce dünya 13.lüğüne kadar tırmanmış. Şimdilerde 24’lerde. Yaptığı sporun her türlü hergeleliğini içselleştirmiş o malum İspanyol ekürisinin bir üyesi bu Roberto Batista-Agut. Çeyrek-finale gelene kadar Andy Murray, Millman, Khachanov ve Cilic’i turnuva dışına itmişti. Oynadığı dört maçın üçü 5 diğeri de 4 setlikti.


Karşısında ise atalarının mitolojisindeki aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in büyük aşkı, yakışıklılık abidesi Adonis’i andıran bir başka tenisçi : Stefanos Tsitsipas. Bu Tsitsipas ki iki gün önce Federer gibi yaşayan efsaneyi 4 sette saf dışı bırakmıştı. Açıkçası Federer yengisinden sonra bile tenisin içindeki kimse bu Yunanlı rakete şans vermiyordu. Şimdiye kadar çok az genç raket büyük bir muharebeden galip çıktıktan sonra savaşı kazanabilmişti. Üstelik puanları kısa tutmaya çalışan, oyunu sürekli değiştirebilen bir Federer’den sonra top patlayana değin saatlerce vurabilen bir süreklilik abidesinin karşısına çıkmak kolay değildi. Üstelik 33 derece sıcakta.
Ama Kıbrıs Rum Kesimi, Lefkoşe’de ikamet eden bu genç adam tüm beklentileri boşa çıkardı. Daha sabırlı olan da oydu. Gerektiğinde uzun puanlar oynadı, gerektiğinde de voleye gelip topu çabuk öldürdü. İkinci sette işler kötü giderken bozulmayarak olgunluk örneği verdi. Rakibinin de beklenmedik şekilde yorgunluk emaresi göstermesiyle moralini hep yüksek tuttu ve dört zorlu setle (7-5, 4-6, 6-4, 7-6) galip geldi. Bu arada Avustralya’daki en büyük azınlık olan Yunan cemaatinin müthiş desteğine de değinmeden geçmeyelim!

Tarihe bir grand-slam turnuvasında yarı-finale çıkan ilk Yunanlı tenisçi olarak geçecek Tsitsipas hazır gündemdeyken onunla ilgili ATP’nin web-sitesinde aldığım bazı bilgileri yansıtayım:

Stefanos tenise üç yaşında ebeveynleri vasıtasıyla başlamış. Koçu olan babası Apostolos Yunanlı, annesi Elizabet ise Rus. Bir kız ikisi erkek 3 kardeşi var. Tüm aile tenis oynuyor. Zaten annesi 80’lerde üst düzey bir Rus tenisçisiymiş…Şimdilerde de tenis antrenörlüğü yapıyor. Dedesi 1956 Melbourne Olimpiyatlarında altın madalya alan Rus Ulusal Futbol Takımının bir oyuncusuymuş. 

Rumca, İngilizce ve Rusça biliyor. Gittiği kentlerden video-blogging yapıyor.“Yurtdışında bir Yunanlı” diye isimlendirdiği kendi ürünü bir podcast’a sahip. Hobileri arasında fotoğrafçılık, masa-tenisi, sinema ve yüzme var. Yüzme derken ekleyelim: Girit’te bir Futures turnuvası esnasında yüzmeye gitmişler. Boğulurken babası yetişmiş. Ardından yaşama bakışı tümden değişmiş.

Çimde oynamayı yeğliyor. Hem Atina’da hem de Fransa’da Muratoğlu Akademisi'nde antrenman yapıyor. Wimbledon en beğendiği turnuva. İdolü ise Federer. ATP’deki oyuncular tarafından yılın en gelişim gösteren raketi seçilmiş. Olimpiyakos taraftarı.  

Ve en önemlisi; “Engelli çocukların daha iyi bir yaşama sahip olabilmeleri” için çalışan bir vakfın fahri büyükelçisi.


Ardından kadınlar sahne aldı. Kortların en eski raketlerinden biri olan Rus Pavlyuchenkova  2017’de 13’lüğe kadar yükselmiş. İlk 10 teniscilere  hep çekinilen bir rakip olabilmiş ama hiçbir grand-slam turnuvasında çeyrek-finalden öteye gidememiş kırılgan yapıda bir oyuncu. Karşısındaki ABD’li Collins ise iki kez ABD’de NCAA şampiyonu olmuş. Üniversitede İş İdaresi ve Medya mastırı yapmış. Bunu yaparken de Üniversite Liginin 1 numarası olmuş (istisnalar kaide oluşturmaz ama okul ile spor bir arada gitmez diyenlere duyurulur!). Profesyonel yaşamında bir tek Miami’de yarı-final oynayabilmiş. Diğer tüm turnuvalarda tek bir maç bile kazanamamış. Basın toplantısında hayretle gözlemledim ki 25 yaşındaki bu kadın antipatik olmakla gurur duyuyor... Sahada o denli itici ki ABD’liler hariç izleyiciler uzun bir süre onu alkışlamakta kararsız kaldı. Pavlyuchenkova’nın negatifi gibi! Puan arasında (sağlam raketi değiştirmek dahil) türlü madrabazlıklar yapıp Rus’u bozdu ve maalesef kazandı.

Artık ağır abla ve abileri bekliyoruz. Bu arada hoş kalmaya çalışın…

(*) Vakıflar.