Djokovic-Berdych karşılaşmasında büyük bir çekişme beklemiyordum. Berdych kazansa şampiyonluk tescilleniyor… Djokovic kazansa eşitlik ve sonuç son maça kalıyor. Son maçta sahne alacak raketlerde ise Çekler çok daha ağır basıyor. Bu nedenle Djokovic’in rahat kazanmasını bekliyordum. Yanılmışım.

İlk iki setin her biri birer saatin üzerinde çekişmelere sahne oldu. Sadece bir oyun 15 dakikanın üzerinde sürdü. Epey uzun bir süredir Djokovic’i bu derece asabi görmemiştim. Raket attı, küfürler etti (kendine), izleyicileri tezahürat yapmaları için sürekli uyardı.

Oyun stilleri birbirlerini andıran bu iki oyuncu arasında istatistiki olarak Sırp raket lehine büyük bir fark var (14-2). Oynanılan tenis te Djokovic’in daha yetenekli oluşunu gösteriyor...Bitirici vuruşları daha etkin ve daha çok. Ancak Berdych çok daha sakin ve dış etkenler tarafından rahatsız edilemeyecek bir yapıya sahip. Adam adeta bir buz dağı…Bjorn Borg bile zamanında biraz tepki gösterirdi. Bunda o da yok ! Bu nedenle de her an bir maçı çevirebilecek yapıda. Her puan onun için önemli. İlk iki set hep sonuna kadar eşitlikle sürdü. Tek farkları ikinci setin tie-break’e uzaması 6-4, 7-6.

Üçüncü setin hemen başında rakibinin servisini kıran Djokovic çok daha sakin ve kendinden emin bir görünüm verdi. Berdych taktik değiştirerek servisini daha açıktan ve rakibini saha dışına itecek açıyla atmaya başladı. Ama geç kalmıştı…Fayda etmedi. 2-0, 3-1 gibi skorlarla set sürdü. Sonra bir kez daha kırdı ve 5-2 oldu. Maç bir “ace” ile bitti (6-2). Son set ancak yarım saat sürdü. Novak Djokovic bir kez daha ülkesini layığı ile temsil etmişti. İki maç iki galibiyet. İş artık son karşılaşmaya kalmıştı.

Çeklerin Radek Stepanek’ine karşı Sırplar yine Lajovic ile sahne aldılar. Ümitsiz bir vaka olacağını tahmin ediyordum. Aynen öyle oldu. 1 saat 52 dakkada Çekler kazandı 63, 61, 61. Maçla ilgili detaylar vermeye bile gerek yok.

Geçtiğimiz yıl Radek Stepanek, Nicholas Almagro’yu son maçta 3-2 yenerek İspanya karşısında ülkesine şampiyonluğu getirmişti. Bu kez de ellerindeki kupayı yine son maçta korudular. Ve yine Stepanek ile! Yegane fark, bu kez iki ülke oyuncuları arasındaki muazzam klas ayrılığı idi.

Bu da bizlere tenis gibi aşırı profesyonelliğin benimsendiği ve ferdi kabul edilen bir sporda bile takım olabilmenin önemini betimliyor. Sakatlık ya da başka nedenlerin ardına sığınamazsınız. Djokovic gibi dünyanın en iyi raketine sahip olabilirsiniz ama işte tek adamla elde edilen başarılar daima birer hayal olarak kalmaya mahkumdur. Kavruk kalır, maziyle yetinirsiniz.