Dünkü maçların sonunda kadınlarda iddialı ülkelerden evsahibi Fransa’nın hiç tenisçisi kalmadı. Erkeklerde ise zaten üçüncü turdan itibaren yoklar. 

ABD’liler ise kadınlarda harikalar yaratıyorlar. Yarı-finalde iki temsilcileri birden var. 2000’li yılların başlarından beri bu bir ilk sanırım. Serena Williams çekilmeseydi belki de üç raketleri birden olacaktı. Erkeklerde ise durumları pek parlak değil. İsner’ın yenilmesiyle dördüncü turda Paris’e veda ettiler.

21 yaşını sürdüren Alman Sascha Zverev, Roland Garros 2014 gençler şampiyonu. Avusturyalı 24 yaşındaki Dominic Thiem’in ise aynı kategoride ikinciliği var. Alman raket burada çeyrek finale kalanların en genci.

Aralarındaki rekabette Thiem’in 4-2 üstünlüğü var ama son maçlarda rakibi galebe çalmış. Her ikisi de ATP ilk 10 sıralamasında. Zverev 3., Thiem ise 8. Açıkcası hem oynadığı tenisin daha komple olması hem güncel formuyla Zverev bana göre daha ağır basıyordu. Yoksa Zverev’in üç kez üstüste 5 maçta 18 set oynayıp 12 saat kortta kalmasına karşın rakibinin ondan 2.5 saat daha az oynadığı 15 set bu çapta genç raketler için pek bir fark yaratmamalı. Hani onlar next-gen (gelecek-nesil)’di? 30’un üzerindeki ağır-abileri bunları oynayabiliyorlar da gençlerin nesi eksik? Bilhassa toprak-kort sezonuna göre güçlendirici antrenmanlar, hazırlıklar ve diyetler var…Yapmazlarsa da kendi bilecekleri iştir…Birileri gelip onları geçecektir. Bu denli basit. Ayrıca da spor bu. Yengileri yenilgileri ve sakatlıkları ile hep bir bütün.

Tüm bu gerçeklerle oynanılan maç arada bir fevkalâde puanlara şahit olduysa da Zverev’in baştan itibaren basit-hatalarının, 2. setin ortalarında baldırını sardırdıktan sonra da, sürmesiyle pek kısa sürdü. Üçüncü setin sonuna doğru bir canlanıp kendisini belli etmeye çalıştıysa da Thiem ona müsaade etmedi ve çok kısa sayılabilecek 1’50” gibi bir sürede kazandı (62, 64, 61).


Djokovic ile onun zaman zaman antrenman yaptığı (2016 yılında maç-ayarlama suçlamasıyla hem para cezası alıp hem yasaklanmış üç İtalyan raketten biri olan) Cecchinato arasındaki maçın tartışmasız favorisi Sırp raketti. (Cezası sonradan kaldırılan) Sicilyalı bir toprak kort uzmanı. Buna rağmen zirveye dönüş sinyalini cümle aleme vermiş olan Novak’ın ona pek şans tanımayacağını düşünüyor ama yine de zevkli bir maç bekliyordum. Zevklilik hususunda yanılmadım. Cezası hariç adını burada ilk kez duyduğum Cecchinato öyle bir oyun oynadı ki cümle aleme (!) parmak ısırttı. Baştan sona kadar adamın yaptığı her şey yerini buldu. Risk almaktan hiç ama hiç çekinmedi…Hepsinden de artı-değerle döndü. Uzun bir süredir böyle bir sürpriz tenisçi izlemedim desem hiç abartmış olmam. Üçüncü seti Djokovic’e üstelik 6-1 verdikten sonra bu iş dönüyor dedik. Adam tenisinin ardında durdu. Sırp raket nedense rakibini kırıp ileri geçtikten sonra bir anlık durakladı. Bu da sonu oldu. İtalyan kendini tekrar buldu ve 4-5 maç topu sonunda noktayı koydu. 1973 yılından bu yana ilk defa bir grand-slam’de bir İtalyan var. Bizler de turnuvanın en güzel olmasa da en çekişmeli maçlarından birine şahit olduk.

Maçın yegâne çirkin yanı en antipatiklerden biri olan hakemin (Portekizli Carlos Ramos) maçın en kritik anlarından birinde İtalyan rakete verdiği “taktik alma uyarısıydı”. Ardından bir de puan cezası verdi! Evet bir yanlış varsa cezasını görmeli. Ama her şeyin bir yeri yurdu vardır. Ona en güzel tepkiyi ikircikli bir topta oyuncular verdi. Aldığı karara filede bir araya gelip gülerek.

Benim en merak ettiğim Amerikalı Sloane Stephens ile Rus Daria Kasatkina arasındaki maçtı. Geçtiğimiz yıl Ostapenko nasıl parıldıyorsa, bu yılın şansını da Kasatkina olarak görüyorum. Rus oyuncunun tenisi diğerinden daha fazla çeşitliliği barındırıyor. Bilhassa toprak kortta en rahatsız edici vuruş olan “slice” ve “drop-shot”u kullanmasını iyi biliyor. Böylece de fiziksel ufaklığını kapatabiliyor. Oyunu da iyi okumaya başladı. Geçen yıl ABD Açık şampiyonluğu başta olmak üzere tecrübesi ve gücü şüphesiz, formu da burada zirve yapan Stephens önünde oyunu karıştırabilirse çabuk demoralize olan Amerikalıya karşı şansının hiç de az olmadığı kanaatindeydim.

Ancak maçta tüm bunları yapan Stephens oldu. Olgun, güvenli, akıllı ve sürekliliği olan sabırlı bir güç-tenisi oynadı. Yaptığı drop-shot’lar öldürücü oldu. Buna mukabil Rus gücüne asıldı ve hata yaptıkça hırsı mantığının üstüne çıktı. İlk sette tam eşitliğe yaklaşmışken 6-3 kaybetmesi tecrübesizliğinin başlıca kanıtıydı. İkinci sette ise Stephens aynı oyununu sürdürürken Kasatkina bir hatalar silsilesiydi. Çok çabuk bitti 1’10” (63,61). Ancak bu Rus kızı önümüzdeki zamanlarda çok izleyeceğiz. Stephens ise kadın-tenisinin zirvesinde yerini ayırtmış gözüküyor.

Bir diğer Amerikalı Keys ise rakibi Kazak Putintseva önünde favoriydi. Sonuç da değişmedi. Keys geliştirdiği oyununu kafasıyla da tamamlamış. Sakin ve kendinden emin, bazuka gibi toplarıyla pek az zorlanarak 1.5 saatten az bir sürede yenip yarı-finale çıkan ilk kadın oldu.

Yarınki tüm maçlar izlenir. Ama önceliği kadınlar maçlarına veriyorum. Hoşkalınız.