Serena Williams, Roland Garros’ta son iki maçtır değişik karakterlere bürünüyor. Önce acı çekiyor, sonra çektiriyor! Putintseva ve Bertens önünde ilk setlerde ecel teri döktü, sonra da güle oynaya rakiplerini adeta yok etti. İki maçta da rakipleri hem tecrübesizliklerinin hem de tarihin en başarılı kadın tenisçisi olan Williams’ın kritik puanlardaki özgüveninin kurbanı oldular.


Bu denli iyi mi oynanır maçı koparacak puanlar. Şapka çıkarmak gerek. Ancak ABD’linin final maçında çok daha iyi servis atması ve baştan işi sıkıntıya sokmaması gerekir. Yoksa Muguruza önünde işi çok zora sokar. İspanyol raket artık tecrübeli. Atak bir oyunu var… Hiç hata affetmiyor. Üstelik 2014 Roland Garros’ta ABD’liyi eledi. Kadınlar finalinde kim rakibine oyununu kabul ettirirse şampiyon olur.

 

Serena’nın yarı finaldeki rakibi Hollandalı Bertens kendisiyle barışık, akıllı biri. Güçlü de. İlk seti dünya 1 numarası karşısında yitirmesine rağmen tekdüze oyununu disiplinini bozmadan, sinirlenmeden, üstelik baldırındaki sakatlığa rağmen, ısrarla sürdürdü. Hatta oyunu zaman zaman kontrol bile etti. Kutlamak gerek. 

 

Turnuva idaresi tüm tenisçilerin tepkisini çekiyor. Sadece yitirenler değil, kazananlar da alınan kararlardan şikayetçi. Yağmurdan dolayı maça ara veriliyor ama kortun üzeri kapatılmıyor. Yağış dinince daha da ağırlaşmış bu zeminde oynatılıyor. Böyle bir mantık olmaz. Ağır-abi ve ablalara haksızlık oluyor. Zira son turlara kadar karşılarında hep “serseri mayınlar” var. Bu raketler maç kazanmak için her şeyi yapabiliyorlar. Üzerlerinde hiçbir baskı, korumak zorunda oldukları hiçbir şey yok. Risk almak onlar için çok kolay.

 

Ve ayrıca sevimsiz bulduğunu her fırsatta belirttiği, her maçında tartıştığı, üzerine basa basa “bana hitap edeceksen sadece ihtar vermek için konuş, yoksa sus” dediği Kader Nouni adlı hakemi ısrarla Serena’nın kritik maçlarına vermek herhalde Fransız organizatörlerin ve WTA’nin bir başka özelliği.

 

Kadınların diğer yarı finalinde ise İspanyol Muguruza parlak günlerini arayan Avustralyalı Stosur’ı sonlara doğru az zorlansa da iki sette geçti. Kendi puan alıyor kendi veriyor. Gerçek şu ki Williams’a nazaran finale daha dingin çıkacak.

 

Erkeklerde ise dünya 1 numarası Djokovic, Avusturyalı 22’lik rakibini zorlanmadan üç sette geçti. Thiem çok kısa bir sürede ilk 10’un içine girdi. Ama önceki yazımda belirtmiş olduğum gibi burada kalabilmesi için oyununa biraz daha çeşitlilik katıp, başta o bazuka gibi forehand’i olmak üzere, vuruşlarını kontrol etmesi gerek. Yoksa ona ikinci bir kort gerekecek! Kritik forehand’lerinin çoğunu 3-4 metre dışarı attı.


Djokovic ona birkaç kez teniste ve bilhassa toprak kortta gücün her şey olmadığını, topu doğru yere atmanın daha etkili olduğunu gösterdi. Sırp Şampiyon, genç rakibini sürekli tek ayak üzerinde bıraktı. Her vuruşunda ona rahatsızlık verdi. Günümüz tenis dünyasının en kudretli raketidir Novak Djokovic.  Bir slam yarı finalini 1 saat 48 dakikada kazanmak bunun bariz göstergesidir.

 

Murray ise çok çekindiği Wawrinka karşısında kolaya yakın bir şekilde dört sette kazandı. Bunda kendi başarısı kadar rakibinin ilk setlerdeki beklenmedik kavrukluğu da vardı. Sonra toparlanmaya başladı İsviçreli, ama bu kez de İskoç ona müsaade etmedi. İşin ilginci sinirlerine de hakim oldu. Beklenildiği kadar huysuzlaşmadı. Wawrinka çok basit hata yaptı. Üstelik en güçlü vuruşu olan backhand’i ile. Yetmezmiş gibi Murray de fevkalade servis yüzdesiyle oynadı ve sürekli üstüne yüklenerek onu zorladı ve hata yaptırttı. Taktiksel olarak fevkaladeydi.

 

Evet Murray, Djokovic’ten daha uzun süre kortta kaldı. Daha yoruldu ama şimdi pazara kadar dinlenecek ve ilk Roland Garros finaline çıkacak. Esasen her ikisi de burayı ilk kez kazanmaya çalışacaklar.

 

Gerçek şu ki tenis dünyasındaki en başarılı iki raketi Djokovic ile Murray, yani dünyanın 1 ve 2 numaraları Roland Garros’ta Pazar günü final oynayacaklar.

 

Hoş kalınız.