Bundan epey bir süre önce WTA ve kadın tenisi hakkında yaptığım imakâr eleştirilerden dolayı beni kadın-düşmanı ilan edip dergimizi almamaya kadar giden kararlara varan bazı okurlarım vardı. Öncelikle şunu söyleyeyim. Her türlü dişiye taparım. Dostlarım, Eşim, Kızlarım, Torunlarım, Köpeğim, Kedim ve Kanaryam. Onlarsız bir yaşam düşünemem. Yapmış olduğum eleştiriler de yerini bulmuş ki yaşadıkları gelişim ile birlikte şu an için tenisin kurtuluşunu kadınlarda görüyorum. Bana 3-4 yıl önceki kadın-tenisi ile günümüzdekinin aynı olduğunu söyleyebilir misiniz? Onun için insanları eleştirmeden onları kendinizden soyutlamadan önce oturup derin birkaç nefes alıp düşünün : “Bu kişi acep ne demek istiyor?” diye. Tenisi kendisine bir yaşam biçimi olarak saptamış, maddi ve manevi yaşamının büyük bir kısmını da ona borçlu birinin böyle bir ayırımcılığa girebilmesine olanak var mıdır? 

Evet kadın-tenisidir bu güzel spora yeniden ivme kazandırıp onu canlandıracak olan.

2018 Roland Garros’una da gereken enerjiyi pompalayacak olan yine işte bu kadın-tenisidir. Tenisin insanlıktan çıkmasını, robotlaşmasını önleyecek olan da işte yine bu kadın-tenisidir. Hem de ITF ve WTA yöneticilerine rağmen. Çünkü hiçbir dişi aklına yatmayan, haksız bulduğu bir konu hakkında susmaz…Robot gibi yöneticilerinin fikirlerine uymaz. Çıkar ortaya ağzını açar, fikrini söyler hatta gerekirse kavgasını verir. Aynı Serena ve Venus Williams gibi. Aynı Navratilova gibi, Billie Jean King gibi. Sharapova gibi. Halep ya da Wozniacki gibi. Antipatik Alize Cornet gibi. Sanmayın ki hepsinin fikirlerini doğru buluyorum. Ama kendi doğrularını bir civan gibi ortaya çıkıp açıklayan Stakhovski haricinde bir erkek tenisci biliyor musunuz? Başta Federer olmak üzere çoğu bir dansözden öte kıvıra kıvıra neredeyse kopacaklar. Ne şiş yansın ne kebap usulü!

Yahu bir maçtan sonra sportmenlik dışı işler çevirmiş rakibini ya da felaket kararlara imza atmış hakemleri ya da turnuva boyu sürekli aksamalar olmuş, tribünler bomboş iken organizasyonu eleştiren bir tek erkek tenisçiye hiç rastladınız mı? Yapılan yorumlar sanki ellerine kazınmış. Okuyorlar. Birbirinin aynı beylik klasik laflar. Sanki maça yenmek için değil de karşılarındakine yenilmek üzere çıkmışlar. Hadi canım siz de… Toplu sahtekârlık bu! Yöneticilerinden oyuncularına kadar.

Kadınlarda hiç olmazsa bir terslikten sonra gidip rakibinin elini sıkmıyor, ya da yüzüne bile bakmıyor…Hakemle tartışabiliyor,bağırıyor. Hislerini ve bir insan olduğunu, göğsünde bir yürek taşıdığını ve o yüreğin çipli olmadığını kan pompaladığını açık ediyor. Kendi mensupları olan Sharapova’yı kıyasıya eleştirmediler mi. Maç sonrası onun elini bile sıkmaktan imtina eden oyuncu izlemedik mi?

İskoçya’nın İngiliz Milletler Topluluğundan ayrılmasını desteklediğini söyleyip ertesi gün fırçayı yedikten sonra söyleminden dönmek gibi sürüyle haddi olmadığı konularda beyanat verip ardından tükürdüğünü yalayan Andy Murray’i eleştirebilen ona “arkadaşımın neden sürekli boyundan büyük laflar edip kendini rezil ettiğini anlamıyorum?” diyebilen tek bir erkek tenisci duydunuz mu?

Bakınız bugüne bugün Roland Garros kadınlar şampiyonluğu ve WTA sıralamasında birincilik için öngörülen en az sekiz (rakamla 8) raket var. Şu anki bir numara ve başlıca favori Simona Halep kariyerindeki belki ilk grand-slam’i kazanacak. Hal kadınlarda böyleyken erkekler için ne tartışılıyor ? Acaba Nadal 12. kez şampiyon olabilecek mi? Rahmetli İsmet İnönü’nün bir lafı vardır : Hadi canım siz de!

İyi ki varsınız be kadınlar… Yoksa ne yapardık?

Sizler yine de hoş kalmaya çalışın.