Tenis Dünyasının en prestijli turnuvası Wimbledon bitti. Bu yıl sanki tenis yoktu. Daha doğrusu alışık olduğumuz üst düzey tenis yoktu. Kalite yoktu. Bu gerçek her iki seks için de geçerliydi. Erkekler biraz Djokovic biraz Nadal ve bir nebze de Kyrgios ile durumu idare eder gibi oldular ama kadınlar da durum içler acısıydı. Hele ki final adeta acemiler mangasının komedisi gibiydi. Wimbledon finali oynayan raketlerin vole vurmasını bile doğru dürüst becerememeleri, yaptıkları basit hataların hani neredeyse aldıkları puanlardan bile fazla olması görülür şey değil. Rezil bir final karşılaşmasıydı. Zaten sahnedeki oyuncular bir Wimbledon finalinde olmaması gereken ikinci sınıf raketlerdi. Servisi daha iyi atan kazandı. Bu kadar kısa!

Erkekler yarı-finalinde Djokovic’in karşısına gelen İngiliz Norrie için de aynı yorumu yapabiliriz. O da ikinci sınıf. Normal bir turnuvada çeyrek-finale çıkması bile sürpriz olur.
İngilizler neden onca yıldır Murray haricinde bir raket yetiştiremediklerini irdeleyeceklerine hemen bir kulp yapıştırdılar ! Biliyorsunuz bu sömürge artıklarının kendilerine has antika kuralları var. Oyuncuların korta birlikte çıkmaları ve kraliyet locasının önünden birlikte geçmeleri gerekiyor. İşte kurala bağlı olarak Djokovic çıkış-tünelinde rakibi Norrie’yi dörtbuçuk dakika bekleterek psikolojisini bozmuşmuş! Yahu Norrie’nin bu oyunla buralara gelmesi bir mucize zaten. Kuzguna yavrusu şahin görünürmüş!

Öte yandan ne denli yetenekli olursa olsun, Nadal sakatlanmasaydı Kyrgios’un bile finalde olmayacağını rahatça söyleyebiliriz. Abartı da olmaz. Avustralya’lı raket kortta mucizevi vuruşları kadar, rakibini taciz ederek te puan topluyor. Çoğu kritik maçta rakibinin bir potunu bularak üzerine gidiyor ve gerçekten konsantrasyonunu bozuyor. Komşunun çocuğu Tsitsipas zaten pek parlak bir zekaya sahip değilken bir de onunla aşık atmaya çalışınca dört sette saf dışı kaldı! Hele bir de babası Apostolos’un yediği tüm haltları unutup basın toplantısında Kyrgios’u sportmenlik dışı kabadayılıkla suçlayınca komik duruma düştü. Yahu idrar molasına telefonla gidip taktik alan sen değil misin?

Ancak Kyrgios’un bu öfke şovlarına tecrübeli Djokovic’in kanmayacağını sanmakla birlikte onun da zaman zaman keçileri kaçırdığını anımsıyorum. Hele ki işler istediği gibi gitmeyince çizgi hakemini bile nişanlayıp oyun dışına atıldığını yakın geçmişte gördük.

Nadal’ın çekilmesiyle Kyrgios uzun bir dinlenme fırsatı ele geçirdi. Ama Djokovic gibi spor dünyasının en fit atletlerinden biri karşısında bunun da bir avantaj olacağını sanmam. Bu ikisi bir müddet önce karşılıklı atışmışlar hatta Kyrgios rakibi için “Hiç sevmiyorum…Özgüvensiz…Kendisini sevdirmek için yapmayacağı şey yok ama boşuna!” demişti. Ama Avustralya Açık’ta kendi hükümetinin Djokovic’e davranışının hiç etik bulmadığını açıklamaktan da çekinmemişti.

Ama bu çekişme dün antrenman kortlarında karşılaştıklarında sona erdi.
- Novak: “Benim hakkımda olumlu konuşabilmek için beş yıl bekledin”.
- Kyrgios: “Ama en gerekli yerde seni destekledim”.
- Novak: “Evet bu davranışını takdir ediyorum”.
Bu sosyalleşme ardından instagram da sürdü. Djokovic bir akşam yemeği veya içki daveti varsa kabul edeceğini yazdı. Ardından da “yarının galibi öder” yazdı. Öbürünün yanıtı : “Kabul, bir gece kulübüne gidip tozutalım!” oldu.

Kyrgios’u bulan yetenek avcısı John Morris bir süre de onun akıl hocalığını yaptı. Öfke nöbetlerinin insanları iç-dünyasına sokmamak için ördüğü bir duvar olduğunu söylüyor.

İki raket te maç başındaki seremonide pek dostane gözüktü. 2-2 iken Kyrgios 240km’lik servisler atarak rakibini kırdı. 4-2, 4-3, 5-3, 5-4 ve 6-4’lük skorlarla ilk set bitti.

Bu yıl ilk kez kaliteli bir tenis izliyorduk. Ama oyun Djokovic gibi uzun ralliler seven birinin istediği gibi gitmiyor, Kyrgios servisleri ve kritik bölgelere attığı değişik toplarla onun ritmini zorluyordu. Bir bacak arası, bir elaltı servis, bir drop-shot ardından 246km’lik bir “ace” ile onun her topuna değişik yanıtlar veriyor sanki sinirlerini bu şekilde bozmaya çalışıyordu. Engin bir tecrübesi olmakla birlikte iş böyle giderse Djokovic’in pek te sağlam olmayan sinir yapısının dayanamayacağını düşünmeye başlamıştım.

İkinci set çok önemliydi her iki raket için de. Eşitlikle başlamış ama sanki oyun Djokovic’in arzuladığı formata giriyordu. 20’nin üzerinde vuruşlu puanlar başlamış ve çoğunu Sırp kazanıyordu. Üstelik daha agresif oynamaya da başlamış, voleye de çıkıyordu. Kyrgios ise ritmini yitiriyor gibiydi…Çift servis ve basit hatalar birbiri ardına gelmesine rağmen rakibini kırma olanağını yakaladı. 4 şansını da kullanamayınca Sırp 6-3’le setleri eşitledi.

Üçüncü set Kyrgios servisiyle başladı. Bu oyunda Djokovic öyle birkaç top çıkardı ki neden spor dünyasının en fit atleti olduğunu kanıtladı. Adam adeta toplara doğru uzuyor. Oyunlar eşit giderken çizgi hakemlerinin iki kez Kyrgios aleyhine verdikleri yanlış kararlar ve onun “challenge”leri ile canlandı. Bir kez de seyircilerden yeşil elbiseli bir kadının her servisinde kendisini taciz ettiğinden şikayet etti. Hepsinde haklı çıktı.

Ufukta tie-break gözüküyordu ki Djokovic 4-4’te servis kırdı. 6-4 bitti. Oldu setler 2-1. Mola aldılar.

Tie-break ise 4. sette gerçekleşti. Artık Djokovic fiziki üstünlüğü ile puanları uzatmaya çalışıyor, diğeri ise yorgunluktan kısa keserek vuruşlarında risk alıyor hata üzerine hata yapıyordu. Bir anda 5-1 oldu tie-break. Sonra Kyrgios iki servisini de aldı 6-3. Ve beklenilen gerçekleşti (7-3) . Novak Djokovic şampiyon.