Roland Garros’tan söz ederken başlığımın yanına bir de kurukafa resmi koymak iyi olurdu! Bir tenis turnuvasının önceliği oyuncularının sağlığıdır. Bu yıl hava çok kötü bir sürpriz yaptı Roland Garros’a. Şimdiye kadar geçen 10 günün yedisinde hava rahatsız ediciydi. Çatısız sahalarda sürekli bir yağmur ve nemli şartlarda mücadele etmek zorunda kaldı oyuncular. Zemin ağır. Ne denli kayabileceğinizi, nerede duracağınızı kestiremezsiniz. Toplar inanılmaz ağırlaşır. Bunlara vururken kolunuza, omzunuza düşen güç, çok ciddi sakatlıklara neden olabilir. Tüm bu etkenler Paris’te oyuncuların kendilerini güvende hissetmemelerine yol açtı. Organizatörlerin kendilerini hiç korumadıklarını, tehlikeli şartlarda oynamaya zorladıklarını düşünüyorlar. Açıkcası haksız sayılmazlar. Bugün Radwanska ve Halep gibi oyuncuların yenilgilerindeki başlıca sebep sakatlık korkusundan doğal oyunlarını oynamamalarıdır. Ama Radwanska’nın da şikayet ederken ortaya koyduğu çelişki onun sportmenliğini sorgulatıyor. “Burası 10.000 dolarlık bir turnuva değil ki oyuncuların bir güvencesi olmasın ve yağmur altında oynasınlar!”. Yani ağır-toplar güvence altında olmalı ve yağmurda oynamamalılar ama diğerleri buna müstahak! Pes.
 
Ağır sahalarda ve benzer durumlarda taktiksel anlamda ağır-toplar bilhassa kendilerini güvenceye alırlar. Risk almazlar. Toplarını genellikle sahanın ortalarına oynarlar. Risk alanlar genellikle yitirecek bir şeyleri olmayan raketlerdir. Ya tutarsa usulü!
 
Artık geldik çeyrek-finallere. Hep bir diğer İsviçreli olarak sürekli Federer’in ardından anılan ama son zamanlarda performans olarak üstadını geride bırakmaya başlayan Wawrinka, Murray önüne çıkıyor. Tüm alçak gönüllülüğüyle kendisinin “büyük üçlüyle” (Djokovic, Federer, Nadal) mukayese edilmemesini buna en fazla Murray’in hakkı olduğunu ifade ediyor. 2013’te Monte Carlo toprağının yarı-finalinde İngilizi perişan etmişti (61, 62). Şimdi Murray çok daha formda ve toprağa alıştı. Üstelik dünyanın en iyi tek elli tenisçilerinden biri olan Gasquet’yi dün dört sette ama açık bir skorla yendi. Ardından dünyanın en güçlü, tek elli tenisçisinin karşısına çıkıyor. Üstelik İsviçreli hepsinden iyi servis atıyor. Maç kritikleşirse bu iş İngiliz’in sinirlerine ne denli hakim olacağına bağlı kalır. İzleyici ise kesinlikle geçen yılın şampiyonu Wawrinka’nın arkasında olacaktır.
 
Diğer bir çeyrek-final Thiem-Goffin arasında. Her iki raket te bu yıl beklenilenden iyi performans gösterdi. Benim zevkime ters gelen geri oyuncuları ikisi de. 22’lik Thiem bu gençliği ile acaba erkeklerde yeni bir dönemin başlangıcı mı sorusunu sorduruyor. İnsanlar çok balık hafızalı. Nishikori ne yapıyor peki? 26 yaşında ve üç yıldır ilk sekiz içindeki Japonu unuttu millet birden bire. Thiem yetenekli ama oyununu geliştirmezse, voleyi yeteneklerine eklemezse, -isterse geriden attığı spinler göğe çıksın- ağır-abiler onu çiğ çiğ yer.
 
David Goffin ise turun en fit raketlerinden biri. Sahayı da çok iyi kapsayanlardan biri. Daha akıllı ve sabırlı. Rakibinden üç yıl daha yaşlı. Yakın zamana kadar aynı antrenörü paylaşıyor ve birbirleriyle antrenman yapıyorlardı. Thiem artık yalnız ve eski antrenörüyle antrenman partnerinin karşısında. Kim kazanırsa kazansın ilk 10 içerisine girecek.
 
Djokovic ise Berdych karşısında mutlak favori. Aksine bir durum Murray-Wawrinka galibinin şampiyonluğunu betimler.
 
Kadınlarda ise Muguruza Avustralyalı Stosur karşısında. 2010 ABD Şampiyonu Stosur verdiği beyanatta herkesin onu silmiş olmasına bozulmadığını hatta bunun işine bile geldiğini söyledi. “Rafa ile Roger’ı silenler beni haydi haydi silerler…Tenis reaktif bir spor. Bir zirvelerdesiniz sonra iniş başlıyor. Sonunda yaptıklarınızla kalıyorsunuz.” Atak ve göze hoş gelen bir oyunu benimseyen İspanyol Muguruza bu maçın favorisidir. Önceki maçında ilk 100 dışından dünyadaki ilk RG yarı-finalisti olmayı hedefleyen ABD’li Rogers’i yenerken zorlandı. Ama öyle yaptı böyle yaptı, oyununu sürekli değiştirerek rakibini bozdu ve maçı kazanmasını bildi (75, 63).
 
Kadınlarda bir diğer çeyrek-final buraya gelene kadar Kerber, Giorgi, Kasatkina ve Keys gibi birbirinden dişli dört rakibi saf dışı bırakan Hollandalı Bertens ile otelcilikten tenise dönen İsviçreli Bacsinszky arasında. En merak ettiğim maç.
 
Son çeyrek-final ise Serena Williams ile Kazak Putintseva arasında. Amerikalı (oynayan) efsane yine bir depresyona uğramazsa burada mutlak favori, hatta mutlak şampiyondur. Muguruza onu zorlayacaktır sadece. Ama unutmayalım ki bu kadın en beklenmedik anlarda en umulmadık rakiplere aldığı maçı teslim etmiştir. İyi izlenceler.

Bugünlük hoşkalın.