Genellikle tenis yazıyorum. Ancak teniste bir spordur. Spora gönül vermiş ve onun toplum eğitimindeki başlıca araçlardan olduğuna inanmış biri olarak gözümü yaşanan olaylara kapayıp yurt dışından salt tenis aktarmak yapıma aykırı. En azından emeğini spordan kazanan ve onlara kazandıranlara haksızlık diye düşünüyorum.

Sayı kaydeden bir takımın oyuncusu sevinmeyip ne yapacak? Üzülsün mü.  Üstelik adamı baştan itibaren en pespaye bir şekilde sinkaflıyor, canına kastedecek elinize ne geçerse kafasına atıyorsunuz ama sonra da takımının bir artı değer kaydetmesine sevindi diye suçluyorsunuz! Thomas More’un bir deyişi vardır: “Asma zevkini tatmak için krallar hırsızlar türetir!”  Sizlerin yaptığı aynen budur.

Sporumuzda gözlemlediğimiz kimi yöneticiler vardır. Olmadık canlının sakınacağı sözleri sarfederler… "Kılıcımı çektim şimdi onlar düşünsün!" gibisinden... Hazret sanki spor kulübü yöneticisi değil de akıncı beyi! Sonra da "her türlü cezaya hazırız"!

Rüzgar eken fırtına biçer. Sen ne ekiyorsun ki, o genç delikanlı itidalli hareket etsin. Bir de itidalliymiş gibi gözükerek pusuya yatmış olanlar var. Spor sahalarında ulaşamadıklarını sinsice toplumsal anlamda çökertmek isteyenler. Onlar da omurgasızlar kulübünde yönetici olarak tarihe geçecekler.

Unutmayalım tüm bu çalkantılar, spora bulaştırılan kin ve vahşet, yakın geçmişte salt egolarını tatmin için bodrumlarından ortalığı karıştıranların eseridir… Yeni doğmadı bu garabet. Onun için sadece izleyicilerin değil en başta yönetenlerin eğitim görmesi, eğitimi yetersiz olanların da  seçilememesi gerekir. Seçilen kadar seçenin de katkısı var. Bu yetersizlik herkesin. Devekuşu hikayesindeki gibi olmayalım: Kaçmakta olan devekuşu sürüsü yakalanacaklarını anlayınca aldıkları 'saklanın' emri uyarınca başlarını kuma gömmüşler ! Kovalayanların başı da sormuş “yahu şimdi buradaydı bunlar nereye gittiler?”