Uzun yıllar sonra iyi bir fikstüre kalmış ve bir üst gruba kalma olasılığımız doğmuşken neden bir barakada oynadığımızın akılcı bir yanıtı olmaz diyordum ki karar gününe 2-1 yenik girdik.
 
Davis Kupası'nda Türkiye, Güney Afrika karşısında son güne Marsel İlhan ile başladı. Güney Afrika'nın oyuncusu ise ilk gün Cem İlkel’i yenen Fritz Wolmarans'tı. Dünkü yazımda da belirttiğim gibi rakibimizin raketi biraz deli dolu ve servis artı vole oyununu yeğleyen biri. Dolayısıyla Marsel'in ona bu olanağı vermemesi gerektiğini belirtmiştim.
 
Türkiye'nin kaptanı Haluk Akkoyun yılların oyuncusu. "Anlaşılan oyuncusuna ne yapması gerektiğini iyice aşılamış" derken yine saçımızı başımızı yolmaya başladık. İlk seti yıldırım hızıyla aldık. İkinci sete de iyi başladık. Bunda biraz da rakibimizin oyuncusunun istediklerini yapamamasıydı. Sonra beklenilen yaşandı… Durdu bizimki. Hani set zora gidiyor derken onu da aldı ve durum oldu 2-0. Büyük avantaj.
 
Marsel İlhan sahadayken insanı hep diken üzerinde tutuyor. Skordan emin olamıyorsunuz. Hakikaten Haluk'a sabırlar dilerim… Zira oyuncusu zaman zaman öyle bir tutum ve duruş yansıtıyor ki sanki onu yeniden kurgulamak ya da günümüzün tabiriyle her set baştan "resetlemek" gerekiyor.
 
Üçüncü sette değil resetlemek "boot" etseniz faydası yoktu. Güney Afrika durumu 2-1 yaptı.
 
Dördünce sete başlarken kafamdaki düşünce iki günün yorgunluğunun Marsel'de ne zaman belirginleşeceği idi. Kendi kendime "Şimdi bizim için belki de turnuvanın en önemli yerine geldik" diyordum. Tamam deyip Dünya Kupası'na veda mı edeceğiz yoksa maçı alıp son karşılaşmaya mı götüreceğiz acaba ?
 
Güney Afrikalı servisiyle oyunu aldı ve setlerde durumu 2-2 yaparak sorumuzu biraz öteye taşıdı.
 
Böyle bir durumda "ihtiyaç molası" almak yapılacak en mantıklı yöntemdir. Hem biraz kendinize gelir rahatlar hem de stresinizi azaltırsınız. En büyük şampiyonların bile başvurduğu bir yöntemdir. Almadık. Bence acemilikten kaynaklandı.
 
Marsel'in bunca yorgunluk ve stresten sonra tekrar bir beşinci set çıkaracağını açıkça ummuyordum. Yorgunluk belirtilerinin başı puanları kısaltmak için riskli vuruşlar yapmaktır. Tutarsa ne alâ. Ama tutmazsa da puanlar öbek öbek gider elinizden. 
 
Son sete kendi servislerini alarak başladılar. Marsel daha akıllıca oynamaya başladı. Rakibine attığı toplar artık tekdüze değil uzun kısa sağa sola. Bunun da semeresini gördü ve rakibini 3-2’de kırarak 4-2 ileri geçti. Kendi servisini de alınca oldu durum 5-2. Sonra Güney Afrika kendi servisini aldı 5-3. Şimdi iş geldi Türkiye'nin servisine dayandı. Yitirdik servisimizi. Güney Afrika yine oyunu kendi servisiyle dengeleme olanağı elde etti.
 
Onların servisinde 0-40 ileri geçtik. Bu üç maç puanı demekti. 15-40 oldu. Bu da iki maç puanı demekti. 30-40 oldu… Bir maç puanı derken Güney Afrikalı voleye gelen Marsel'i geçti ve 40-40.  Ace geldi… Avantaj Güney Afrika'nın. Bir ace daha ve oldu 5-5. Maalesef üç maç puanını değerlendiremedik. İzlerken sakinleştirici bir şeyler aramaya başladım!
 
Kendi servisimizi aldık (6-5). Onlar da aldı (6-6). İyi servislerle yine öne geçtik (7-6). Bir kez daha Güney Afrika'nın servisinde 0-40 öne geçtik. Bir kez daha üç maç puanı. Oldu 15-40… İki maç puanı kaldı. Yine geçildik oldu 30-40. Tek maç puanı kaldı. Bu kez tarih tekerrür etmedi ve Türkiye nihayet durumu 2-2 yaptı.
 
Marsel ile rakibi arasında 350 sıra var. Biri 77 diğeri 427. Böyle olmasına rağmen maçın skoru için "ortada" demiştim. Zira bizim oyuncumuz iş bitiremiyor. Hele ki stresli bir maç olsun. Olmayanı da strese sokuyor zaten! Şimdi iş kaldı son maça.  Bu maçı yazmak içimden gelmiyor. Bizim için bu denli önemli bir mücadeleyi banttan izleyip yazmayı gönlüm almıyor ama yine de belli olmaz diyorum!
 
Her ne yoğunluk olursa olsun, ister derbi ister başka bir angajman. Ülkemiz için hayati önemi olan bir karşılaşmayı en azından "NTVSpor" kanalı futbola teslim etmeyecekti. Yazık... 
 
Hoş kalınız.