Avustralya salgınla birlikte beklenmedik sonuçlara sahne olmayı sürdürüyor. Günün ilk maçında tartışmasız favori olarak algılanan dünya 1 numarası ve ev sahibi Barty, Çekya ekolünün bir başka temsilcisi Muchova ile karşılaştı. İlk seti Barty 6-1 gibi ezici bir skorla geçti. Bir antrenman bile böyle kolay geçmezdi. Ama tenis sporu bu tür erken skorların maç sonuçlarına etki etmeyeceğinin belki yaşantımızdaki başlıca örneğidir. Bir başka deyişle “dereyi görmeden paçayı sıvama” özdeyişi tenis öğretilerinde baş sayfaya kalın harflerle yazılmalı.

Çekyalı raket artık taktiksel mi, yoksa gerçekten mi olduğunu zamanla anlayacağımız bir sağlık-molası aldı. Baş-dönmesinden şikayetçiydi. İşte her ne olduysa akabinde roller değişti ve maç 1-6, 6-3 ve 6-2’lik skorla Muchova’nın oldu. Barty rakibine pek te iyi hisler beslemediğini ayan beyan göstererek sahayı terk etti. Anlaşılan onun sağlık problemini inandırıcı bulmamıştı.
Ancak Çekyalının önceki skorlarına bakarsak pek te yabana atılmaması gerektiğini görürüz. Çeyrek-finale gelirken Ostapenko, Karolina Pliskova ve Mertens gibi dişli raketleri yendi. Üstelik antenörü de camianın en saygınlarından biri : Kotyza. Bu tip adamlar kendilerine yapılan parasal teklifler ne denli yüksek olursa olsun gelecek görmedikleri raketlerle çalışmazlar. Zaten eğer bu kadın sağlığını bahane ederek rol yaptıysa tenis camiasın üç günde ipliği pazara çıkarılır ve ”yalancı çoban” muamelesi görür. Unutmayın ki Azarenka biraz da  bu tür davranışları yüzünden çöken kariyerini toparlamakta epey zorlanmıştı.

İki ABD’li raketin mücadelesinden ise 4-6,6-2,6-1’lik setlerle Brady galip çıktı. 25’li yaşlarda pek te tenis için çaylak olmayacak bir yaşta ilk kez bir grand-slam’de çeyrek finale çıkan iki raketin mücadelesinden Pegula’nın rakibine yenilebildiğine biraz da hayret ettim. Zira Pegula buraya gelene kadar Azarenka, Stosur, Mladenovic ve Svitolina gibi kadın tenisinin şampiyonlarını saf dışı bırakmıştı. Brady ise bir tek önceki turda Vekic ile çekişti. Diğer rakipleri meçhul isimlerdi diyebiliriz. Hani Serena hariç ABD’li raketleri uzun bir süredir ortalıkta göremediğimiz için bu ikisi hakkında geleceğe yönelik yapabileceğim yegane yorum “pek ümitvar olmadığımdır”! Evet Brady’nin fevkalade kuvvetli bir forehand’i var ve vurmaktan sakınmıyor. Ama onun yaşında bir raket bu denli çok basit-hata yapıyorsa “bu işte bir yanlışlık var” sözünü sakınmadan söyleyebiliriz. Pegula ise daha çok aklıyla oynayan, sakin biri. Ama 26’sından sonra ne kadar gelişebilir ?
Benim ABD’li kadın tenisçilerden anlamadığım neredeyse hepsi birer sinir küpü (Pegula’yı bundan soyutlayabiliriz). Kızgınlıkta kimse birbirine pabuç bırakmıyor maşallah! Brady, Collins, Kenin, Rogers, Gauff, Riske. Yüzlerine bakınca sanki savaşa gidiyorlar. Biri raket atar, diğeri sürekli söylenir, bağırır. Asabi kenar-mahalle-karılarına benziyorlar! Böyle tenis oynanır mı? Önce kendilerini yenmeleri gerek! Söylediklerimin ne denli doğru olduğunu Fransa Açık’ta daha iyi anlayacaklar. Avustralya çok az tenisci için kriter oluşturmuştur.  

İki Rus’un mücadelesinden bir kalite beklemiyor ama Rublev’in daha dişli olabileceğini sanıyordum. Medvedev hatasız ve sabırla oynadı. Diğeri ise sanki ıspatlamak zorunda olduğu bir şey varmış gibi başladı. İlk sette biraz didiştiler ama sonrası çorap söküğü gibi gitti. Medvedev’in son anlardaki baldır sakatlığına rağmen Rublev bir mücadele ortaya koyamadı! 7-5, 6-3, 6-2. Her nedense perişan bir görünümü vardı maçın sonunda !
Medvedev turnuvayı kazanırsa kimse şaşırmasın. Bu denli vuruşunu belli etmeyen, şimşek kadar süratli ve aynı oranda zeki birine uzun süredir rastlamadım. Yeter ki yorgunluktan pes etmesin!
İspanyol Boğası ile Komşunun Oğlunun mücadelesi önce pek tek yanlı başladı. Nadal normalde servis çizgisinin epey gerisinde dururdu…Burada neredeyse arka duvara yapışacaktı. Rakibinin fazlasıyla erken ataklarını başarıyla geçiştirip setlerde 2-0 öne geçti. 
Ardından Yunan raket  herhalde “Acı patlıcanı kırağı çalmaz” deyip aldığı riskleri arttırdı.  Bunlar sonuç verdikçe özgüveni geri geldi. Nadal’ın ise basit-hataları ise gittikçe arttı ve doğal olarak bu seviyedeki bir maçta oyun eşitlendi 2-2. Son sete girerken maçı birlikte izlediğimiz dostuma “Bu set Nadal’ın tecrübesiyle Tsitsipas gençliği arasında geçer” dedim. Ve durum 5-5 iken Nadal kendi servisinde peşpeşe 4 basit-hata yaptı. Komşu Çocuğu doğal olarak bu avantajını kendi servisiyle biraz zor da olsa maça tahvil etti ve maç süresi dört saati geçerken İspanyol Boğasını eleyerek yarı-finalde Medvedev’in rakibi oldu. 

Global olarak yaşadığımız şu iğrenç günleri göz önüne alarak zaten Avustralya Açık’tan kalite olarak pek bir şey beklemiyordum. Çok sürpriz olacağı aşikârdı. İzleyicisiz maçlar çaylak oyuncuların çok daha işine yarıyor. Zira karşılarında bir ordu değil tek bir oyuncu oluyor. Ama gerek Eurosport’tan ve gerek çanaktan sürüyle maç izledim. Sürprizler hariç bir tanesi de insanın aklında kalmaz mı? Artık her maçtan önce “acaba bu mu olacak” beklentisi içindeyim. 

Eurosport’a da unutmadan teşekkür etmek isterim. Maçları çanaktaki diğer kanallarla zaplayarak izledim. Gerçekten seçilen maçlar bu kez eldekilerin iyilerindendi. Çekim kalitesi ise yan korttaki 1-2 maç hariç mükemmeldi. Yorumlar da tutarlı ve bilhassa ESPN’dekilerin tersine  tarafsızdı. İstatistiklerle de boğmadılar. Anlaşılıyor ki maçları anlatanlar tenise ne denli uzaksalar (Adamların ayakkabı numaralarına kadar varan) istatistikler o denli boğucu hale geliyor. Hemen kanal ya da lisan değiştiriyorsunuz. Tenise yakın spikerler/yorumcular bu lüzumsuz bilgilere gerek duymuyor.  

Yarın teklerde sadece üç maç var. Bizim saatimizle sabah 06:00’da Osaka-Serena oynayacak. Onu diğer yarı-final, Brady-Muchova izleyecek. Djokovic-Karatsev maçı ise saat 11:30’da.
Hoşkalın.