Az bulunan mücevherler Federer, Nadal ve Djokoviç aynı döneme denk gelince üçlünün yarattığı dominasyon da çok farklı oldu. Bu üç oyuncu toplamda 50 grand slam şampiyonluğu üretti. Hikaye, 2003 yılında Federer’in Wimbledon’ı kazanması ile başladı ve 15 sene sonra 2018 gibi ileri bir tarihte bile erkeklerde majör turnuvaları genellikle bu üç oyuncu kazanıyor. Özellikle 2005 Roland Garros’tan itibaren 2018 Wimbledon’a kadar bütün majörleri Federer, Nadal veya Djokoviç kazandı. Bu süre zarfında sadece Andy Murray ve Stanislas Wawrinka üçer şampiyonlukla araya girebildi, Del Potro ve Marin Ciliç’in ise birer şampiyonluğu bulunuyor. 

Kadınlarda da Serena Williams’ın benzer bir durumu var, Serena’nın 2017 Avustralya Açık’tan sonra doğum nedeniyle tenise ara verdiği süreçte gerçekleşen 6 grand slam turnuvasını da 6 farklı tenisçi kazandı. Ayrıca bu tenisçilerden Ostapenko, Wozniacki, Stephens ve Halep’in ilk majör şampiyonluklarıydı. Bir başka açıdan bakarsak Serena’nın tenis arası dört yeni şampiyon yarattı. Ancak erkeklerde “ mücevher kadrosunun “ kadınların aksine üç kişi oluşu yeni jenerasyonun işini çok zorlaştırıyor, genç tenisçiler birinden kaçsa diğerine yakalanıyor. Federer, Nadal ve Djokoviç yıllar boyunca bu performansları ile sevenlerini çok mutlu ettiler, özellikle aralarındaki maçlarda kitlelere kaliteli tenis izlettiler, tenisin gelişmesine katkı yaptılar ama ters bir açıdan bakarsak da birçok genç ve potansiyelli oyuncuyu da kupasız bıraktılar. “ Muhteşem üçlü “ faktörü sadece genç oyuncuları etkileyen bir durum değil, diğer tenisçiler de bu dominasyondan paylarına düşeni alıyorlar. Örneğin 2008’den bu yana Andy Murray’nin Federer ve Djokoviç’e kaybettiği 8 tane grand slam finali bulunuyor.

Öncelikle bir Masters turnuvası kazanabilmek ve daha sonraki adımda bir grand slam şampiyonu olabilmek bir tenisçinin doğrudan seviye atlaması ve başka bir statüye geçmesini sağlıyor. Özellikle geçtiğimiz 10 yılda pek çok tenisçi bu şansa sahip olamadı, bu konuda en iyi örneklerden biri Dominic Thiem olabilir. Thiem 24 yaşında ve Nadal’dan sonra turdaki en iyi toprak kort oyuncusu. Fakat Avusturyalı oyuncu halen Roland Garros şampiyonu olamadı. Çünkü 2016’da yarı finalde Djokoviç’e elendi, 2017 yarı finalde Nadal’a takıldı, 2018 finalde ise yine Nadal’a yenildi. Normal şartlarda Thiem’in en az bir Roland Garros şampiyonluğu olması gerekiyordu. Sadece majör de değil, masters toprak turnuvalarında da Thiem’in karşısına genellikle finaller seviyesinde Nadal veya Djokoviç geliyor. Doğal olarak Avusturyalı oyuncunun henüz masters şampiyonluğu da bulunmuyor. Nadal henüz ortalardayken enazından 2 sene daha Dominic Thiem’in işi çok kolay görünmüyor.

Genel görüntüyü şu şekilde özetleyebiliriz; 2 setlik maçlarda genç oyuncuların şansı daha fazla ama 3 setlik majör turnuvalarda büyük ustaların karşısında gençlerin kazanma ihtimalleri halen çok düşük.

Yeni Jenerasyon

Yeni jenerasyonda ise önümüzdeki yıllar için umut veren pek çok oyuncu var. 19 yaşındaki Shapovalov, 20 yaşındaki Tsitsipas, 19 yaşındaki Alex De Minaur, 21 yaşındaki Zverev ve 24 yaşındaki Thiem ön plana çıkan oyuncular. Geçen sene Avustralya Açık’ta yarı final oynayan Hyeon Chung’da özellikle gelişmiş mental seviyesi ile enteresan bir oyuncu. Sakatlık sorunlarına takılmazsa ve oyununu çeşitlendirip geri çizgiden biraz kurtulabilirse ilk 10 sıranın müdavimi olabilir, bu potansiyeli fazlasıyla var. 23 yaşındaki Kyle Edmund da her geçen gün gelişen ve giderek daha komple bir oyuncuya dönüşen bir tenisçi.

Bu oyuncular içerisinde Alexander Zverev en gelişmiş ve tamamlanmış ürün olarak yükselmeye hazır, şu anda bu grubun “ ağır topu “ durumunda, henüz 21 yaşında ama şimdiden 3 masters şampiyonluğu bulunuyor. En büyük sıkıntısı, majörlerde şu döneme kadar çok zorlandı ancak bu seviyede oynayacağı bir yarı finalin arkası gelecektir.

Shapovalov çok büyük bir potansiyel ancak henüz gelişmeye ihtiyacı var. Kanadalı tenisçi aynı oyunun içerisinde 2 çift hata ve 2 ace potansiyeline sahip, onun bu dalgalı performansı katıldığı turnuvalarda ileri turlara gitmesine izin vermiyor. Ancak genel gelişimine baktığımızda 2-3 sene içinde Shapovalov’un Zverev ile benzer seviyelerde olmasını bekleyebiliriz.

Stefanos Tsitsipas Etkisi

Geçen hafta Rogers Cup’ta öyle bir oyuncu seyrettik ki öncelikle oyunun geleceği adına herkese pozitif enerji aşıladı, bu oyuncu 20 yaşındaki Stefanos Tsitsipas. Yunanlı bir babanın ve Rus bir annenin oğlu olan Tsitsipas tenise başladığı 3 yaşından bugüne kadar öğrendiği herşeyi, yüksek bir mental seviye ile harmanlayarak geçen hafta vitrine çıkardı. Sırasıyla Dominic Thiem, Djokoviç, Zverev ve Kevin Anderson’ı eleyerek geldiği finalde kendisinin de maç sonu söylediği gibi aralarında halen çok seviye farkı olan Nadal’a yenilerek ikinci oldu. Ancak ilk ondaki dört tenisçiyi yenerek finalde dünya bir numarasına kaybetmek aslında genç oyuncu için “ yenilirken bile kazanmak “ anlamına geliyor.

Tsitsipas hafta boyunca kendisinden çok daha tecrübeli, sıralamada ilk onda yeralan rakipleri karşısında genellikle 3 setlik maçlar oynadı. Final setine kalan bu maçlardaki gerilim doğal olarak oyuncuların üzerinde baskı oluşturur. Özellikle Djokoviç ve Anderson maçları çok zorluydu. Ancak gerilimli oyunlarda yaşadığı baskıyı hiç göstermeyen, eli titremeden en kritik oyunları oynayabilen ve en zor vuruşları da bir Federer rahatlığı ile “ çok kolay gösterebilen “ Tsitsipas böylece kendisini bir seviye yukarı çıkaracak eşikten de geçmiş oldu. Bu şekilde bu sene oynadığı ve yine finalde Nadal’a yenildiği Barcelona finalinin de bir rastlantı olmadığını gösterdi.

Tsitsipas Toronto’da en önemli galibiyetleri Djokoviç ve Anderson’a karşı aldı. Djokoviç özellikle geriden geldiği maçlarda final setlerinde oyuna çok büyük karakter koyarak kendisine alan açan bir oyuncu. 19 yaşında bir tenisçi olarak Djokoviç’e bu alanı vermemek çok önemliydi ve Tsitsipas bunu başardı.

Kevin Anderson ise çok enteresan bir oyuncu. İlk görünümde sanki sadece iyi servis atabilen, kolayca çözebileceğiniz, bir de setlerde öne geçebilirseniz bir daha arkanıza bakmayacağınız bir oyuncu gibi görünse de aslında çok zeki, müthiş servisinin yanısıra farklı kozları da olan ve bir anda maçları bambaşka noktaya getirebilen çok tehlikeli bir tenisçi. Örneğin Federer bu sene Wimbledon’da Anderson’ın kendisine sunduğu bütün bu handikapları fazlasıyla yaşadı. Tsitsipas bu zorlu rakibe karşı setlerde geriden gelerek, final setinde ise olabilecek en gerilimli şekilde yani “ tie-break” le maçı kazandı.
  
Önümüzdeki dönemde artık genç oyuncuların daha fazla ön plana çıkmaya başlayacaklarını öngörebiliriz. Bundan 3 sene sonra bütün bu genç oyuncular 22-23 yaş seviyelerinde olacaklar. Buna karşılık aynı dönemde Federer tenisi bırakmış olacak, Nadal ve Djokoviç’in ise 34-35 yaş ile birlikte etkinlikleri azalacak, olabilecek bir fiziksel sıkıntıda geri dönüşleri daha fazla zaman alacak. Bu anlamda 2021 sonrasında Dominic Thiem toprak kortta 3-4 senelik bir hakimiyet kurabilir. Zverev – Shapovalov, Tsitsipas – Thiem grand slam finalleri uzak olmayabilir. Büyük ustaların dominasyonunun zayıfladığı noktada ve genç yıldızların bugünkü gelişimlerine devam etmeleri halinde bambaşka oyuncularla farklı heyecanlar yaşayacağımız günler uzak değil.

Sporun ve tenisin büyüsü de burada yatıyor. Her zaman ileri doğru akan dinamik bir yapı içerisinde bulunuyor. Gidenlerin geri gelmeyeceği ve hiçbir şeyin eskisi olmayacağı tezi spor için geçerli değil. Farklı başlangıçlarla geçmişle aynı keyfi alabilmek sadece spora özgü bir özellik olsa gerek.