Simona Halep’in Amerika Açık’ta ilk turda elenmesi ilk başta her turnuvada olabilecek bir sürpriz sonuç olarak görünse de Halep’in katıldığı 34 majör turnuvanın 12’sinde ilk turda elenmesi ve bunlardan dört tanesinin son üç seneye denk gelmesi olaya farklı bir açıdan bakmayı gerektiriyor. Bu tablo Halep adına Rumen tenisçinin maçtan sonra basın toplantısında belirttiği “Maça giremedim, duygusal olarak maçı hissedemedim, rakibim Kanepi çok iyi oynadı“ gibi nedenlerden çok daha ciddi bir durum arz ediyor.

Halep bulunduğu noktaya bütün fiziksel ve mental sorunlarını aşarak geldi. Bu gelişme yıllar içinde belirli aşamalar halinde gerçekleştiği için geldiği seviyede kalıcı oldu, önce ilk on tenisçi arasına girdi sonra bir numara oldu. En önemli eksiği olan grand slam şampiyonluğuydu, bu sorunu da 2018 Roland Garros’u kazanarak çözdü. Bundan sonra beklenen artık Halep’in bir üst seviyeye geçerek istatistik ve kariyer olarak önümüzdeki 5 sene içinde bir Justine Henin tablosu ortaya koymasıydı. Özellikle Serena Williams gibi dominant bir oyuncunun iki sene içinde sahneden çekilmesi ile oyun tamamen Simona’ya kalabilirdi.

Ancak Roland Garros’u takip eden üç ayda henüz Simona’da bu sıçramayı yapacak değişikliği göremedik. Rumen tenisçinin en büyük sıkıntısı olan “tek yönlü alternatifsiz oyun açmazı“ devam ediyor. Halep özellikle maçların belirli bölümlerinde vites yükselterek rakiplerini kıran oyun stilini son 5 senede çok geliştirdi. Maçların hangi bölümlerinde ortaya çıkacağı belli olmayan bu seviye güçlü servisler, oyunun yönünü sürekli değiştiren ve kortun zor noktalarına giden isabetli vuruşlar, yıkıcı bir enerji ile birleştiğinde rakipler için yaşam alanı kalmıyor. Bu şekilde set bir anda 4-1’e; maç 50 dakikada 2-0’a gelebiliyor. Bu yüksek momentumlu oyun tarzına cevap verebilen tenisçi çok fazla çıkmadı, Halep’in en büyük alametifarikası ise bu oyun stili oldu.

DÜŞÜK VİTESTE STRATEJİ GELİŞTİREMİYOR
En büyük problem, Halep’in bu momentumu kaybettiği noktada başlıyor, 4-1’le başlayan set süratle 4-4’e; rahat kazanılan bir ilk setten sonra kaybedilen ikinci seti, Halep’in çözüldüğü ve 6-1’le kaybettiği üçüncü set takip edebiliyor. Son 3 seneye baktığımızda Rumen tenisçinin bu şekilde pek çok maç ve final kaybettiğini görüyoruz. Sebepleri sakatlık olanlar dışında bu kayıpların hiçbiri sürpriz değil. Sürekli olarak tüm maç boyunca yüksek seviyede oynamak mümkün değil ancak özellikle majörlerde sadece momentuma tutunarak finale gitmek kolay değil, Halep’in düşük viteste olduğu zaman da oyunu tutacak ve çözecek stratejileri üretmesi gerekiyor. Zaten büyük bir şampiyon ve winner sporcu olmanın yolu da farklı silahlara sahip olabilmekten ve kötü günde bile bir şekilde kazanabilmekten geçiyor.

Halep bu haliyle bundan sonraki kariyerinde 2-3 grand slam, 6-7 masters şampiyonluğu daha kazanarak zamanının en iyi “üst düzey“ tenisçilerinden biri olabilir. Ancak sayıları çok az olan “özel oyuncu“ statüsüne girmek istiyorsa daha fazla strateji ve silaha ihtiyacı olacak. Üst düzey tenisçilerin oyunlarına yüzde 1 bile katkı yapıldığı zaman ortaya çıkan sonuçlar çok etkileyici olabiliyor dolayısıyla Halep’in gerekli ilaveleri yapabilmek için halen yeterince zamanı var.

OSTAPENKO DA HALEP GİBİ
Halep gibi ekstra özellikleri ve potansiyeli olan bir diğer oyuncu da Jelena Ostapenko. Tamamen winner'a dayalı çok riskli bir oyun tarzını benimsemiş olan Ostapenko, tek yönlülük konusunda Halep’ten çok daha kötü bir durumda. Letonyalı tenisçi oyun yapısı gereği ortalama her maçını 35+ basit hata bitiriyor ve bu sebepten dolayı çoğu zaman potansiyelinin altındaki oyunculara kaybediyor. Ostapenko daha henüz kendisine yeni alanlar açacak farklı bir strateji üretemedi. Bir turnuvada eğer oyunu tutarsa 2017 Roland Garros’ta olduğu gibi finaller görüp şampiyon da olabilir, 2018’de olduğu gibi aynı turnuvada ilk turda da elenebilir. Maalesef bu şekilde bir dalgalı performansla uzun süreler yukarılarda kalmak çok mümkün olmuyor. Tabii bu biraz da sporcuların tenise ve hayata nasıl baktığı ile ilintili. Kadınlar tenisinde bugünlerin “tek özel sporcusu“ olan 36 yaşındaki Serena Williams’ın önümüzdeki 2 sene içinde 28 yaşındaki Halep ve Wozniacki, 21 yaşındaki Ostapenko’dan daha fazla majör turnuva kazanma ihtimalinin olması, oyunun teknik kısmı ile alakalı olduğu kadar büyük ölçüde bakış açısının da ne kadar önemli olduğunu anlatıyor.