Roland Garros tüm majörlerden farklı yapıda bir turnuva, bir tenisçi sıralamada bir numara olsa bile Fransa Açık’ta “ buraların sahibi benim “ diyerek korta çıkması ve favori olması pek mümkün değil, her an herşeyin olabildiği Roland Garros bu özelliği ile diğer majörlerden ayrılıyor. Rafael Nadal artık çok istisna ve istatistik dışı bir performans ortaya koyduğu için onun varlığı bu kuralı bozmuyor. Roland Garros erkeklerde ve kadınlarda tüm yaş grubu ve profillerdeki oyunculara final haftasında oynamak ve hatta şampiyonluk şansı sunuyor, diğer majör ve zeminlerde bu şansları yakalamak seri başı tenisçilerin varlığında çok kolay değil. 

'ÜÇ BÜYÜK DOMİNASYONU
Bu seneki Roland Garros’un en önemli sonuçlarından birisi Federer, Nadal ve Djokovic’in 15 senedir yarattıkları dominasyonu mühürlemeleri oldu. Federer 37 yaşında ( hatta 2 ay sonra 38 olacak ) böylesine sert bir majörde yarı finale yükseldi; Djokovic 2018 Wimbledon, Amerika Açık ve 2019 Avustralya Açık şampiyonu olarak geldiği, üst üste dördüncü grand slam şampiyonluğunu aradığı Fransa Açık’ta  yarı final oynadı, bu turda da Nadal’dan sonra en iyi toprak kort oyuncusu olan Thiem’e denk geldiği için finale çıkamadı yoksa Thiem dışında hiçbir oyuncunun bu formuyla Paris’te Djokovic’ten set bile alabilmesi mümkün değildi. 


Nadal ise 12.kez şampiyon olarak sadece performans değil, teknik olarak da bundan sonra kırılması mümkün olmayan bir rekora imza attı. Çünkü eğer bir tenisçi gelecekte 18-19 yaşından başlayarak Roland Garros’a en az 15 kez katılırsa aynı rakamı belki yakalama şansı olabiliyor. Final Four tablosu; Federer, Djokovic, Thiem ve Nadal’dan oluşan bir toprak majör turnuvasını kazanarak aslında Nadal’da toprak krallığını mühürlemiş oldu, bu anlamda 12.kez bile olsa bu dörtlünün içinden çıkarak şampiyon olması kendisi için ayrıca önemliydi. 

Bu üçlünün tenis tarihindeki benzerlerinden en büyük farklarından birisi de tenis yaşamlarının uzunluğu ve ileri yaşlarda kazandıkları başarılar olacak, 2019 Roland Garros’ta bunun ipuçlarını  açıkça gördük. Federer muhtelemen 2020 veya 2021 sezonunun sonuna kadar devam edecek gibi görünüyor. Djokovic ve Nadal oyun yapıları itibariyle Federer’den daha fazla vücutlarını yıpratıcı bir tarza sahipler ama çok olağanüstü durum olmazsa 32 yaşındaki Djokovic en az 36, 33 yaşında olan Nadal olan ise en az 35 yaşına kadar bu seviyede oynar ve ikisi de Federer’in 20 grand slam şampiyonluk rekorunu rahatlıkla kırarlar. Örneğin turda Nadal’dan toprakta, Djokovic’ten çim ve sert zeminde bu form durumlarını göz önüne aldığımızda üç set alacak bir tenisçi bulunmuyor ve kısa vadede bu tablo çok değişecek gibi görünmüyor.   


THIEM, DELPO VE WAWRINKA
Dominic Thiem’e ise ayrı bir parantez açmak lazım. Özellikle son dört senedir toprak kort sezonunda tüm masters ve majörlerde final seviyelerinde genellikle Djokovic veya Nadal’a denk geliyor. Thiem bu dominasyondan en olumsuz etkilenen ve hasar alan tenisçi, bu şanssızlığı bu sene de devam etti. Avusturyalı oyuncu herkesin çok sevdiği ve aynı zamanda oyuna olan tutkusu ve çalışkanlığı ile genç oyuncular için çok iyi bir rol model. Nadal’dan sonra turdaki en iyi toprak kort oyuncusu olan Thiem elbet kazanacağı Roland Garros için bir süre daha beklemek zorunda kalacak. 

Stanislas Wawrinka ve Juan Martin Del Potro, pek çok yıldız üreten 80’li yıllar jenerasyonunun önemli temsilcilerinden, en büyük ortak yanları sakatlığa yatkın vücut yapıları ve buna bağlı olarak yaşadıkları sakatlıklar...  İki oyuncu eğer geçen 10 yılda sağlıklı olabilselerdi, hiç şüphe götürmeyecek şekilde “büyük dört değil“,  “büyük altıdan “ bahsediyor olacaktık. Örneğin bu kadar sıkıntı yaşamasına rağmen üç grand slam şampiyonluğu olan Wawrinka bu rakamı rahatlıkla çift hanelere çıkartabilirdi, aynı durum fazlasıyla Del Potro için de geçerli. 2019 Roland Garros’un en sevindirici gelişmelerden biri de Wawrinka ve Del Potro’nun performansları oldu. Özellikle Wawrinka tam anlamıyla bir majör turnuva oyuncusu olduğunu bu sene Paris’te bir kez daha gösterdi. Bu iki tenisçinin bilinen ve klasik oyunları ile turda olmaları tenis dünyası için pek çok açıdan çok önemli.  

KADINLARDA BOL SÜRPRİZ
Kadınlarda ise Roland Garros’un yazının başında belirttiğim etkisini daha iyi görebilmek mümkün. Erkeklerde olduğu gibi çok domine raketlerin olmadığı ve süprize daha açık olan kadınlar tenisinde bu durum Paris’te zirve yapabiliyor. Pek çok favori raketin olduğu tabloda yarı finalde 17 ve 19 yaşında iki oyuncu vardı. Hatta Konta ve Barty’nin bile bir anlamda sürpriz olduğu söylenebilir. Ancak biraz daha detaylı bakarsak Vondrousova’nın sene başından bu yana gösterdiği performans ve yendiği oyuncular, Barty’nin Avustralya Açık çeyrek finali ve Miami şampiyonluğu aslında bu iki tenisçiyi turnuva başında işaret ediyordu. Turlar ilerleyip daha favori görünen raketler kırılmaya başlayınca bu iki isim daha da ön plana çıktı.

Vondrousova son derece teknik, fundamental özellikleri yüksek, kortun her noktasına topu gönderebilen ve bu şekilde rakiplerini çok zor durumlara düşürebilen bir oyuncu. Ancak Çekyalı tenisçi bu özelliklerini ön plana çıkarabilmek ve rakiplerine üstünlük sağlayabilmek için tempoya ve oyunu yönlendiren taraf olmaya ihtiyaç duyuyor, örneğin benzer bir durum erkeklerde Zverev için de geçerli. Bu tarz oyun yapısına sahip tenisçiler kendilerini geri çizgiye hapsedip, rakiplerinin oyuna hükmetmelerine izin verirlerse sıradanlaşıyorlar. Ashleigh Barty final maçında özellikle forehandi ile tüm oyunu yönlendirdi ve genellikle Vondrousova’nın çok ustaca saklayıp turnuva boyunca önemli bir alternatif vuruş olarak kullandığı kısa toplarını da iyi takip ederek bu vuruşların çoğundan puan çıkardı. Rakibine karşı önemli bir servis dezavantajı da olan Vondrousova bu şekilde asla çözemeyeceği bir denklemin içinde kalmış oldu. Barty ise Paris’teki şampiyonluğun ardından başlayacak çim kort sezonuna çok daha motive girecek. Olumlu bir Wimbledon performansı büyük ihtimalle Barty’nin 2019 sezonunu bir numarada kapatmasını sağlayacak.     


Simona Halep’e her basın toplantısında “Buraya şampiyon olarak gelmek oyununuzu etkiliyor mu, baskı yaratıyor mu“ sorusu soruldu. Gazeteciler, benzer bir soruyu üst üste iki grand slam şampiyonu olarak Paris’e gelen Naomi Osaka’ya da her maç sonrasında sordular. Onun sorusu “Arka arkaya üçüncü majör şampiyonluğunu aramak oyununuzu nasıl etkiliyor “ şeklindeydi. Belki bu durum Halep ve Osaka’nın ilk turlarda set kaybedip çok zorlanmalarından veya basının bu iki ismi 'özel oyuncu' statüsünde görmek  istemesinden kaynaklanıyor. Hem Halep hem de Osaka üst düzey tenisçi hatta yaşı itibariyle Naomi Osaka ileride özel oyuncu statüsüne de geçebilir ancak şu anda kadınlar tenisinde tek bir özel oyuncu var, o da Serena Williams. Oyunu, korttaki aurası, arkasındaki kitlesi ve 23 grand slam şampiyonluğu ile onun statüsünde başka bir oyuncu yok. Zaten bu etkiyi çok açık olarak kortta da görebiliyorsunuz. Philippe Chatrier’de diğer kadın tenisçiler boş tribünlere oynarken Serena Williams en az 10.000 kişiye oynuyor. 

Kadınlar tenisindeki seyirci sıkıntısı ise gerçekten büyük bir problem, Roland Garros’ta bu sene bu problem açıkça bir kez daha görüldü. Son derece üst düzey kadın tenisçiler birbirinden güzel maçlara imza attılar ve çok daha fazla ilgiyi hakediyorlar. Örneğin korta geçen senenin şampiyonu olarak çıkan Simona Halep maçlarını genellikle boş tribünlere oynadı. Diğer oyuncular için de aşağı yukarı tablo aynıydı.  

BİZİM OYUNCULARIMIZ NEREDE?
Son olarak geçen yazımda belirttiğim bir konuyu biraz daha açarak tekrar dile getirmek istiyorum. En büyük üzüntümüz Roland Garros’ta ana tabloda bir Türk tenisçisini izleyememek oluyor. Daha da ötesi bir dönem Çağla Büyükakçay’ın yaptığı gibi oyuncularımızı ileri turlarda da görmek istiyoruz. Ülkemizin genç nüfus oranı ve imkanlarına baktığımızda erkekler ve kadınlarda ilk 200’de tek Türk oyuncusunun olmaması hakikaten inanılacak gibi değil. Tenisimizin gelişmesi ve bu tablonun tersine dönebilmesi için kaldıraç etkisi yapacak organizasyon ve rol model oyunculara ihtiyacımız var.

Aslında elimizde örnek olabilecek son derece değerli bir organizasyonumuz var; BNP Paribas İstanbul Cup. Bu seneki şampiyonumuz Petra Martic Fransa Açık’ta çeyrek final, finalistimiz Marketa Vondrousova ise Fransa Açık’ta final oynadı. Roger Federer’in son kazandığı toprak turnuvası ise yine İstanbul Cup. 12 senedir bu ve benzeri pek çok jenerik olaya imza atan İstanbul Cup, hem kamu hem de özel sektör tarafından daha çok desteklenerek Türk tenisine daha fazla etki edebilecek bir konuma getirilmeli. Aynı şekilde Antalya’da düzenlenen THY Antalya Open’da benzer etkileri yapabilecek son derece önemli bir turnuva. Bu anlamda mevcut imkanlarla elinden geleni yapmaya çalışan Tenis Federasyonu’nun daha çok desteklenmesi ve daha fazla kaynağın tenisin gelişimi adına buraya yönlendirilmesi gerekiyor.