Venus Williams ve Garbine Muguruza finale ulaştıklarında bir hayli sevinmiştim. İkisi de formdaydılar, Venus en sevdiği Majör'de yine finale çıkmış, Muguruza ise arka arkaya Angelique Kerber, Svetlana Kuznetsova ve Magdalena Rybarikova’yı yenerken formunun zirvesinde olduğunu tenisseverlere göstermişti.

İkisi de topa sert vuran, atletik tenisçiler olmakla beraber iyi de ilk servise sahiplerdi. Zevkle seyretmeye oturdum. Ne yazık ki maç beklentilerime bir türlü yaklaşamadığı gibi, ilerledikçe hem tek taraflı bir düelloya dönüştü, hem de tenis kalitesi düştü. Ama tek beklenmedik gelişme bunlar değildi. Zaman zaman iki oyuncu da tenis karakterlerinin dışında bir performans ortaya koydular. 

Mesela bu tuhaflıklardan birini örnek olarak vereyim.

Williams’ın ne kadar iyi bir ilk servise sahip olduğundan ve bu servisleri ile kaç kritik maçı lehine çevirdiğinden hemen hemen her tenis takip edenin az çok haberi vardır. Kariyeri boyunca en önemli anlarda ace atar, ya da çok güçlü bir servis ile puanı direkt kazanır. En korkulan vuruşlarından biridir. Şimdi, bu maçın daha ilk puanına Venus ace ile başladığında size tüm maçı sadece üç ace ile bitireceğini ve hatta ace’ten çok çift hata yapacağını söylemiş olsaydım bana ne gibi reaksiyon gösterirdiniz? Herhalde güler geçerdiniz ve size hak verirdim.

Ama asıl tuhaflık ilk setin onuncu oyununda oldu. Birazdan geleceğiz.

Aslında Venus maça daha iyi başlayan tenisçiydi. Garbine özellikle forehand’inde hatalar yapıp geri çizgiden oynanan puanların çoğunda hep rakibine boyun eğiyordu.  İlk backhand hatasını yaptığında, yani 2-3 15-0 puanında, forehand tarafında basit hata sayısı çoktan 5’i geçmişti.  Buna dünkü yazımda da değinmiştim, basit hatalar konusunda Wimbledon istatistikçileri çok cimri. Mesela 2-2 oyununu sonlandıran hata aslında Muguruza’nın kendini iyi hissetmese bile yapacağı türden hata değil. Ama yaptı ve nedense Wimbledon kayıtlarına bu zorunlu hata (forced error) olarak geçti.  

Aynı oyunda Venus ilk servis kırma fırsatını yakaladı ama rallide beklenmedik bir forehand hatası yaptı. O anda nereden bilebilirdik maç ilerledikçe Williams’ın forehand basit hata sayısının çığ gibi büyüyeceğini? Muguruza o servis oyununu kazandı ve geldik yedinci oyuna. 14 puanlık bu oyun maçın en uzunuydu ve bir tuhaflığa daha sahne oldu. Venus’ün bir oyuna üç tane çift hatası sığdırması garipti, ama daha da garip olan Williams’ın bu üç çift hata ve iki tane daha basit hata yaptığı oyunda Muguruza’nın rakibinin servisini kıramaması oldu.

Bir türlü yüksek kalite gelmiyordu maça ama heyecan artıyordu.



Geldik iplerin koptuğu demeyelim de, incelmeye başladığı 5-4 oyununa. Williams 0-15’te müsait servis return’ünü fileye nişanlamasına rağmen sonraki iki puanı kazanıp 15-40’ta iki set puanı sahibi oldu. 15-30’da Muguruza yine problemli forehand tarafından bir basit hata yapmıştı. İlk set puanında yine beklenmedik bir gelişme oldu. Dediğim gibi o ana kadar Williams geri çizgiden rallilerde daha başarılı olan taraftı. Maçın en uzun puanı oynanmasına rağmen (19 vuruş) Muguruza hata yapmadı ve en sonunda Williams’i hataya zorladı. Ondan sonra iyi ilk servisler atıp üç puan daha arka arkaya kazandı ve 5-5 eşitlik sağladı.

İşte incelen ipler orada koptu.  

Forehand’de bol hata yapma rolünü Williams üstlendi ve sonraki iki oyunu kaybedip seti 7-5 kaybetti. Burada bir de şans faktöründen bahsetmek gerekir. Şahsen teniste şansa pek inanmam. Ama kırk yılda bir maç esnasında bazı gelişmeler olur ve kendimi bu konuda sorgularım. İşte ilk setin son 10 dakikasında olanlar beni bu inancımı sorgulamaya itmedi değil. İlk olarak yukarıda bahsettiğim 19 vuruşluk ilk set puanında Muguruza’nın bir forehand’i fileden sekip geçmişti. Sonra 6-5’te Venus’ün servis oyununda, 15-30 iken zor bir pozisyondan Muguruza topu havaya dikti. Bu defansif lob’u vururken Muguruza'nın topu tam arka çizginin arka kısmına hedeflediğini hiç sanmıyorum. Ama oldu ve geriye koşmuş olmasına rağmen Williams topa değemedi bile. Bu puan İspanyol rakete iki set puanı fırsatı verdi.

Yüksek kalite olmamasına rağmen çekişmeli geçen bu ilk setin sonunda bir gariplik daha ortaya çıktı. 42 defa servis ile oyun başlatan Venus bunlardan sadece 11 tanesinde servisinden direkt puan alabilmişti. WTA turunun en iyi servislerinden birine sahip olan Amerikalı tenisçi için bu rakam bir hayli düşüktü.

İkinci setin ilk oyunu herhalde Williams’ın o maçta o ana kadar oynadığı en kötü oyundu. Tabii sonraki beş oyunu hesaba katmıyorum, ondan “o zamana kadar” eklemesini yaptım. Bu sayede Muguruza daha ikinci setin basinda servis kırmış oldu. Bir sonraki oyunda da kendi servisini kazanınca 2-0 öne geçti ve Williams adeta eridikçe eridi.

Son olarak 2-0 oyunundan bahsedeyim. Zira Williams gibi bir şampiyonun bile eksiklikleri oluyor ve onlar bu oyunda gözler önüne serildi. Fileye çıkmayı bir çözüm olarak denemek isteyen Williams (ki o noktada yeni bir şey denemesi iyi fikirdi) voleye dönük oyununu senelerdir geliştirmediği için hem fileye çıkma vuruşlarında yanlış tercihler yaptı, hem de fileye gelip vole vurduğunda teknik eksikliğinden voleleri ya kaçırdı ya da etkili olamadı.

Aslında 1-0’dan sonrasına fazla değinmeye gerek yok. Sonradan gördüm ki 1-0’dan 6-0’a gelene kadar Williams sadece sekiz puan kazanmış. Maçı canlı seyreden biri olarak o kadar sayı kazanmış olmasına bile şaşırdım. Zira o beş oyun jet hızı ile geçti ve maç bir anda bitti. İlk sette zaten yüksek olmayan kalite daha da düştü, ayrıca bir nebze olan çekişmeden de ikinci sette eser kalmadı.

Williams adına endişe verici bir maçtı. Genelde kız kardeşi gibi savaşçılığı ile tanınan, olmadık maçları çevirmeyi adet edinmiş bu şampiyonun iki set puanını değerlendiremedikten sonra her geçen dakika daha kötüye gitmesi ve etkisini iyiden iyiye kaybetmesi karakterinin tamamen dışında olan bir gelişmeydi. 

Demek kortta maçın bir bölümü daha iyi oyuncu olmak (iki set puanı elde edinceye kadarki gibi) maç kazanmaya yetmiyor. Kilit puanlarda sağlam durmak gerekiyor. Rakibinin çöküş yaşadığını görünce oyun seviyesini yükseltip, hataları azaltıp ona tekrar moral vermemek için elden gelen her şeyin yapılması gerekiyor. İşte bu nüanslarda Muguruza çok başarılıydı. Dizginleri ele geçirdiğinde bir daha geri vermedi. İkinci Majör turnuvasını kazanarak bu dönemin iddialı birkaç tenisçisinden biri olduğunu tekrar ispatladı.  Kendisini tebrik eder ve genel anlamda bu turnuvada gösterdiği formunun devamını dilerim.