Daha iki gün evvel
20 yaşına basan Jelena Ostapenko inanılmazı başardı.
"İnanılmaz" kelimesini kullanırken okuyanda etki
yaratmaktan ziyade, kelimenin tüm sözlükte bulunan anlamı ile
kullandığımın altını çizerim. Zira seribaşı olmadan Roland
Garros'ta şampiyon olmayı Açık Dönem'de hiçbir kadın tenisçi başaramamıştı.1933'e dönmek gerekiyor en son
bunu başaranı bulabilmek için (İngiliz Margaret Scriven).
Turnuva
başladığında, Ostapenko herhalde kimsenin aklından geçmeyen bir
isimdi. Caroline Wozniacki'yi çeyrekte, Timea Bacsinszky'yi yarıda
ve Simona Halep'i finalde yenebileceğine çok az insan inanırdı.
Kendimi muaf tutmadan hemen yarı final ve final maçlarından evvel
kazanan tarafın rakipleri olacağını düşünmüş olduğumu
itiraf edeyim. Gelelim Ostapenko'nun finali nasıl kazandığına.
Üç sete de
Halep'in çok iyi başlaması ama sadece bunlardan birini kazanmış
olması bu finalin herhalde en ilginç notlardan biri. Ayrıca korta
çok iyi bir taktikle çıkmıştı Rumen tenisçi. Ostapenko ile
"bam-bam" türünden sert rallilere girmeyecekti, zaman
zaman topun temposunu yüksek spin'ler kullanarak değiştirecekti ve bacaklarının çabukluğuna güvenip Ostapenko'ya fazladan
vuruşlar yaptırarak hataya itecekti.
Her ne kadar ilk
oyuna Ostapenko harika başlamış olsa da ikinci oyundan itibaren
Halep taktiğini uygulamaya başlamış ve o oyunun son puanını tam
istediği gibi rakibinin sert vuruşlarını yüksek çevirip onu
dördüncü vuruşunda hataya zorlamıştı. Bir sonraki oyunda
ikisi basit olmak üzere dört hata yapan Ostapenko 2-1 geri
düştüğünde ve bir sonraki oyuna çift hata ile başladığında
ibre Halep'ten yanaydı.
O puanda Ostapenko fileye geldi ve Halep
zor da olsa passing shot atabileceği bir topu dışarı vurunca
15-15 oldu ve iki harika vuruş ile Ostapenko ilk setin sonuna kadar
rakibini zorlayacağının mesajını verdi. Nitekim setin geri
kalan kısmı başa baş geçmesine rağmen 4-4'ten itibaren
rakibinin tüm baskısına karşı koyan ve her topu geri çeviren
Halep, sonraki iki oyunda adeta makina gibi oynadı ve sadece iki
basit yaptığı seti 6-4 kazandı.
İkinci setin
başında da aynı temposunu sürdüren Halep 3-0 öne geçtiğinde
Rumen tenisçinin ilk Major kupasını kaldıracağına
inanmayanların sayısı herhalde çok azdı. Ayrıca ilk üç
oyunun hepsinin berabere ve avantajlara uzayıp Halep'in lehine
sonuçlandığını hesaba katarsak, Ostapenko'nun genç yaşta ve
ilk defa bu kadar büyük bir sahnede olduğunu da eklersek,
Letonyalı tenisçinin orada soğukkanlılığını kaybetmeyip, hala
savaşmaya devam etmesi alkışlanılacak bir durum. İşte orada,
biri 3-0 diğeri 3-2 oyunları olmak üzere çok kritik iki oyun
oynandı.
Halep 4-0 öne geçmek için üç şans yakaladı. İlk
ikisinde yapabileceği bir şey yoktu. Ostapenko muazzam iki
vuruş ile birinde Halep'i hataya zorlamış, diğerinde ise onu
toptan çok uzakta bırakmıştı. Ancak üçüncü puanda henüz
ikinci topta rutin bir backhand'ini beklenmedik şekilde çift
koridoruna atınca maçı belki de noktalamak adına ilk önemli
fırsatı kaçırmış oldu.
İkincisi Halep'in eline 3-2'de geldi.
15-40 öne geçen Halep'in ilk servis kırma puanında Ostapenko'nun
bazuka gibi vurduğu paralel backhand vuruşuna yapabileceği hiçbir
şey yoktu. Ancak 30-40'ta normalde içeri atması gereken bir
forehand return vuruşunu direk dışarı atınca Ostapenko'ya ikinci
kez maça girme imkanı tanıdı. Ostapenko bu fırsatı
kaçırmadı. Set ilerledikçe güven kazanan genç oyuncu, iki
haftadır herkesi büyüleyen kazanma vuruşlarına tekrar başladı
ve seti fırtına gibi bitirdi. 4-4 oyunundan sonraki 9 puanın 8'ini kazanan Ostapenko, bunların dört tanesini forehand kazanma
vuruşları ile aldı.
Demin bahsettiğim,
ikinci setin 3-0 oyununa tekrar döneyim çünkü dikkat çekilmesi
gereken bir konu daha var. Skor 3-0, 30-30 iken, Halep bir forehand
kaçırdı. Evet o ana kadar oynadığı standardı göz önüne
alırsak kaçırmaması gereken bir top idi. Ama Halep, gereksiz bir
şekilde, sanki set ve 3-0 geride olan kendisiymiş gibi sinirlendi
ve raketini elinden attı. Vücut dili sınırlı bir hale büründü.
Herhalde ilk seti kaybetmiş, ikinci sette de üç uzun oyunda bir
hayli efor sarfetmesine rağmen üçünü de kaybetmiş ve skor
tabelasına baktığında 3-6, 0-3 geride olduğunu gören bir
oyuncunun o anda en ihtiyacı olan şey pozitif enerjidir.
Rakibinize verebileceğiniz en iyi pozitif enerji ise kendi
sınırınızı dışarı vurmaktır. Çünkü rakibiniz umutsuzluk
hissettiğinden inancını kaybetme hissine ya kapılmıştır ya da
kapılması an meselesidir. Rakibiniz size baktığında onun aksine
siz maçın o anında üstünlüğü eline geçirmiş olduğunuzdan
büyük ihtimalle yerinizde zıpladığınızı, pozitif enerji
ürettiğinizi ve bir sonraki puanı oynamaya hazır olup aynı
tempoyu sürdürmek istediğinizi görüyordur.
O kötü durumda
düşünün, bir hata yapıyorsunuz ve olmadık anda raketi atıp
sinirleniyorsunuz. İşte o zaman rakibiniz silkinir, kendine gelir.
Çünkü sizin hala kaybetme endişesi taşıdığınızı
görmüştür. En azından heyecanınızı henüz yenemediğinizi
sezer. Kısacası rakibinizin ekmeğine yağ sürmüş olursunuz.
İşte Halep'in skor üstünlüğünü tamamen eline geçirmiş iken
bir hataya gösterdiği bu aşırı tepkiler tamamen gereksiz
oldukları gibi rakibinin üzerindeki kasvetinde kalkmasında tahmin
ederim önemli bir rol oynadı.
Final seti
başladığında Halep tekrar 3-1 üstünlük yakaladı. Ama
Ostapenko sanki senelerdir Grand Slam finalleri oynarmışçasına soğukkanlılığını hiç yitirmedi. İkinci setin aksine, bu sette
Halep'in yapabileceği hiçbir şey yoktu. Letonyalı oyuncu, 1-3'ten
sonra adeta vites yükseltti. Arka arkaya beş oyun kazanarak maçı bitiren Ostapenko, bu oyunlarda bir tanesi ace olmak üzere 13
kazanma vuruşu üretti. Son dört puanın üçünü de direkt backhand return
vuruşlarla kazanan Ostapenko, kariyerinin ilk zaferini hem de majör seviyede, Roland Garros'ta kazanarak mucizeyi gerçekleştirdi.
Mert Ertunga - Paris