Size de öyle oluyor mu? Futbol bir süreliğine ara veriyor ya, camiaya fırtına sonrası sessizliği çöküyor. Gürültü bitmiş de ortalık dinginleşmiş gibi. Ve bilirsiniz, bu bazen insana gerçekten iyi gelir. Bir tür nadas adeta. İki tane asparagası çiğneye çiğneye sündürenler dışında herkes bir nefesleniyor, mesafeleniyor. İki maçla falan koca hafta sonunu idare etmek durumundayız. Bağımlılar için kötü haber. Bunalanlar için ferahlama zamanı. 
Böyle dönemler için benim nefis bir ‘yeşil reçetem’ var: Futbolu mümkünse başka hobilerle, kitaplarla, sinemayla aldatmak. Yok sporsuz yapamıyorum diyorsanız, başka sporlarla aldatmak! Kitaplar, filmler, hobiler bu sayfanın sınırlarını zorlar ama ikincisi için bu aralar iyi bir tavsiyem olacak. Tenis! 
Sezonun en başı ama şimdiden heyecanlanmak için çok neden var. Çünkü bu sezon belki de tarihî bir sezon olacak. İşte bu sıralar, hatta bu sezon boyunca neden tenis izlemek gerektiğinin dayanakları:

2016 İYİ GELMEDİ
2016 pek çok şeye olduğu gibi tenise de pek iyi gelmedi (Murray ve Kerber hariç). Kvitova bıçaklandı, Şarapova’da doping çıktı, Cokoviç şike teklif edildiğini açıkladı. Federer sakatlandı. Ardından Nadal da sakatlandı ve yıllar sonra erkek tenisinde onlarsız bir ilk 10 vardı. Hazmetmesi zor bir durum. Ama işte kötünün ardından iyilik daha belirginleşir ya. Öyle bir başlangıç var. Bir kere bir numara artık Andy Murray. Cokoviç değil de Murray olması hakikaten şaşırtıcı. Sir diyecekseniz artık kendisine.
 
Kadınlarda da sürpriz bir isim bir numarada: Angelique Kerber. Tüm sporlar yeterince erkek egemen olduğu için onun başarısı Murray’in gölgesinde kaldı ama aslında daha büyük bir başarıdan söz ediyoruz. Tenis tarihinin belki de en iyi kadın tenisçisi olan ve uzun süredir 1 numaralı koltukta oturan Serena Williams varken bunu başarmak inanılmaz. Son 10 yılda onun dışında kimse bir dönemde birden fazla grand slam kazanamıyordu. Kerber iki tane aldı, hem de Avustralya Açık finalinde Serena’yı yenerek yaptı. Socrates’e verdiği röportajda “Bu başarının en güzel yanı ne” sorusunu bakın ne güzel cevaplıyor: “Kendiliğinden ayağıma gelmemis olması. Teniste neleri yaşamadım ki; yenilgiler, hayal kırıklıkları, kuşkular, yukarılara çıkamayacağıma dair korkular... Simdi ise zirvedeyim, tahtın üzerinde. Bu neredeyse gerçek olamayacak kadar güzel. Böyle bir mutluluk hissi çabucak gitmiyor. Artık kendime bir şeyler ispat etmek zorunda değilim.”

Fakat heyecan yaratmak için bunlar yetmiyor. Diğer yıldız adaylarına bakmak lazım. Raoniç, bu yıl o yıl diye bakıyor muhtemelen. Thiem, “geleceğin Federer’i benim” diye çıkacak korta. 19 yaşındaki Alman Zverev, “hayır, benim” diyecek. Del Potro, “döndüm, ayağınızı denk alın” durumunda. 
Daha bunun Wawrinka’sı var, Nişikori’si var. Bir türlü eşik atlayamayan Ciliç’i, Tsonga’sı, deli manyak yetenek deposu Kyrgios’u var. Nisanda kortlara dönecek olan Şarapova’sı var.

GENÇ YETENEKLER
Bir de üzerine Türkiye’den genç yetenekler var. Avustralya Açık’ta Çağla Büyükakçay tekler, İpek Soylu çiftler ana tabloda. Ayrıca İpek teklerde eleme oynayacak. Bunun dışında Kaya Göre, Ergi Kırkın ve Yankı Erel gençler olarak gidiyor Avustralya’ya. Marsel de gidebilirse tarihte ilk kez 6 sporcuyla yeni dünyaya gitmiş oluyoruz. Olacak iş değil! 
Ama gene yetmez gene yetmez. Asıl zevk şu: Nadal 9. sırada, Federer 16. On yıllar sonra bu iki isim ilk 8’de yok. Serena ise 2’ye düştü diye muhtemelen öfkeli. Şimdi hepsi turp gibiler ve dörtnala geliyorlar. Bu aralar korta çıktılar ve kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar. Yani bu gidişle derbi üzerine derbi olacak Avustralya Açık’ta. Kura nedeniyle üst sıradakilerle çeyrek finale gelmeden bile karşılaşabilirler. Hakikaten kaçmaz. Velhasıl Yiğit Özgür esprisini deforme edersek, bu yıl iki raket tenis farz olacak!

Yazarken bile “2017, 2016’dan bile beter bir kötülük ‘fışkırmasıyla’ başlamışken, mutsuzluk diz boyundan gırtlağımıza dek çıkmışken ben ne sporu, ne tenisinden bahsediyorum ya” desem de, inadına hayata tutunmak için yazıldı bu yazı. Bunu yapmaktan başka çare yok!

Bağış Erten/ cumhuriyet.com.tr